M. AKİF 79’UNCU ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE BİZE SESLENİYOR!!
Evet, bizim için büyük derslerle dolu, tarihimiz, kültürümüz, edebiyatımız, siyasi başarılarımız, hatalarımızdan ders aldığımızda, almadığımız da toplumsal ve kişisel hatalarımızı ya önlüyor, yada körüklüyor. Ders almadığımızda körüklüyor, ders aldığımızda önlüyor. Toplumlar ve onu oluşturan kişiler üç şeyden ders alıyorlar. Bu nedenle bizi mevcut ataletten uyandıracak, ya musibetlere, yada M. Akif gibi büyük şahsiyetlerden, okuyarak, onları anlayarak ve ders alarak ataletten kurtulabiliriz/kurtulmalıyız. Bunların dışında bir başka yolda kendi tecrübelerinden, tecrübe yaşanarak öğrenildiğinden bu bir ömür tecrübe edeceğim diye harcanamaz, bir toplum bir asrını deneme yanılma yoluyla heba edemez. Bu nedenledir ki bu yol makul bir yol değildir. O zaman tarihimiz, tecrübemiz olacak, M. Akif gibi, Mevlana gibi, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre gibi bize rehberlik edecek düşünürler, kanaat önderlerini okuyacağız, anlayacağız rehber kabul edeceğiz. Birde Osmanlının yıkılışı Cumhuriyetin kuruluşu gibi anlar vardır ki üzerinde durup iyi degerlendirdigimizde ders niteliğindedir.
İla ki bir musibet bizi uyandırmamalı, daha önce yaşanan olaylardan, bu olaylar üzerine bizi uyarmaya çalışanlardan, yararlanarak mevcut duruşumuzu değerlendirebiliriz. Değerlendirebilmemiz için Akif’e kulak verelim.
Önce aynayı kendimize çevirelim, toplumsal sorunlarımıza bakalım, siyasi sorunlarımıza bakalım, ekonomik sorunlarımıza bakalım, ruhsal sorunlarımıza bakalım bunları yapmadan, şapkamızı önümüze koymadan, değerlendirmelerimizi hem yerel, hep genel, hem de küresel yapmadan sağlıklı kararlar alamayız.
Toplumsal sorunlar; Bence en önemlisi topluma güvenimizi kaybettik, ne ticari hayatımızda, ne eğitim hayatımızda veya karşılıklı ilişkilerimizde güven olmadığı zaman gelişmeler tıkanmış olur. Tıkanan her şey gibi toplumsal hayatta sorunlu olur. Güven bunalımını aşmak için ne yapacağız, yalandan, dolandan, rüşvetten, haksız yere adam gayırmadan, hakkımız olmayanı almaya çalışmaktan uzak duracağız. Yani yapmamamız gerekenleri yapmayacağız, yapmamız gereken, işlerimizi görevlerimizi yapacağız ki bozulan güveni yeniden kazanabilelim toplumsal güveni tesis edebilelim. Bunun için yapmamız gereken birbirimizi anlamaktır, birbirimizi anlamak içinde aynı dil içinden konuşmaktır… Bu ne demektir?
Biz aynı kültürün çocuklarıyız, ama aynı kültürün çocukları olmamıza rağmen nasıl yanı anadan babadan doğan kardeş olarak farkımızın farkındaysak, biz aynı kültürün çocukları olarak farklı olabiliriz ve birbirimize saygılı olmak zorundayız. Bunun için geçmişimizi iyi okumalıyız derken aynı zaman da bugünü de iyi okuyarak yarınımızı inşaa etmeliyiz…. Bu okumalara Bizim Müslüman yanımıza seslenen M. Akif’ dinleyerek devam edelim… Bir şiiri alacağız ama asıl olan onun SAFAT’INI ve İSTİKLAL MARŞINI sık sık üzerinde dura dura okuyalım öneririm… Şimdi İse Talep Et, şiiriyle yazımıza son veriyoruz…
TALEP ET
O ihtişamı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu.
Talep nasılsa, tabii, netice öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
"Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmil edince defterini;
Bütün o işleri rabbim görür; vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...
Hudâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak!
Onun hazîne-i in'âmı kendi veznendir!
Havâle et ne kadar masrafın olursa... Verir!
Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;
Levazımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandası altında ordu ordu melek,
Senin hesabına küffârı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kâfî senin o nazlı sesin:
"Yetiş!" de, kendisi gelsin, ya Hızr'ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;
Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: her şeyin Allah... Yanaşman, ırgadın o;
Çoluk çocuk O'na âid; lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alış seninse de, mesûl olan verişten O;
Denizde cenk olacakmış... Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş... Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i âile, eczâcı... Hepsi hâsılı o.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir... Ne saygısızlık bu!
Hudâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cürete... Ha?
Mehmet Akif Ersoy (1873 - 1936) ( Safahat - Dördüncü Kitap (Fatih Kürsüsünde) - S.267-8 )
Bu şiirin bile üzerinde dura, dura okursak, anlarsak nasıl bir dini yanılgıya düştüğümüzü bize adeta 1900 yılların başından sesleniyor, öyle bir sesleniş ki, bu sesi duymamak için sağır olmak kulak sırrıyla sırlanmak, yetmek erin ruhi, kültürel, manevi bir uyku halide gerekir ki…
Üzülerek belirtiyorum biz bu uykudayız desek yeridir, dilerim M.Akif i ve bizi uyandırmaya çalışanları duyar… Kalkar, bizim için iyi olanları yaparız… Akif’e Allah dan rahmet diler, onun mirası düşüncelerine sahip çıkmanın onu anlamaya çalışmakla mümkün olacağının altını çizer size saygı ve selamlarımız sunarım…
M.Akif Gökalp -- 26.12.16 – vatandasfikri.com
Kaynak : http://www.siirparki.com/akif19.html
|