İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy
Büyüklerin büyüklüğünü anlatmak zordur, efsane gibi gelir, onlar büyük olmak için bizim
düşünemediğimiz şekilde hareket etmişlerdir. Bu nedenle herkes büyük olabilir ama büyük
gibi M. Akif gibi davranmak şartıyla.
İstiklal marşımızın kabulü ve onun genlik tarafından günümüzde cevaben okunuşunu
simgeleyen cevabi yazımız ve devamında derlediğimiz bilgileri size sunuyoruz. Cevabi
şiirimsi yazıyı olgum Yusuf’la yazdık ve onun onayını aldım, bu nedenle içinde genç bir ruh
var diye düşünüyorum. Bu genç ruhun tüm ülkemiz gençlerinde yaşamasını M. Akif
Safahatında bunu anlatıyor. Bu anlayarak okumak da günümüz gençliğine düşüyor. Bu
Safahat ruhuyla beslenen gençlik neyi ne zaman yapacağını, neyi yapmayacağını, neyin
önemli ve önemsiz olduğunu öğrenecek bu ruhla hayata karşı bir duruşu ve duyuşu olacaktır.
Okuyarak anlamanız beslenmeniz dileğiyle, genliğin istiklal marşına günümüzden okuyuşu
ve duyuşunu simgeleyen yazımıza geçelim isterseniz.
İstiklal marşımız ve Gençliğin Okuması
İSTİKLAL MARŞI
(12.03.1921)
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak,
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’ bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
GENÇLİĞİN GÜNÜMÜZDEKİ OKUYUŞU, DURUŞU
(12.03.2012)
Korkmadık Sönmedi, söndürmedik
Yurdumun üstünde tütüyor ocak
Biliyorum ben sahip olursam ancak
Sonsuza kadar yıldızımız parlayacak.
Gülüyor milletimize hilal.
Olsun dökülen kanlarımız helal.
Hakka tapan milletimin hakkıdır istiklal
Çalışırsam, istikbalde olacak istiklal.
Ezelden beridir hür yaşamaya alışmışım, yaşarım!
Hangi çılgın zincir vurmaya kalkacakmış, şaşarım!
Kükremiş sel’im, bentlere sığmaz aşarım!
Bütün emperyal hayallerle başa çıkarım.
Vatanıma, tehdit nerden gelirse gelsin.
Benim, İnancım, vatan sevgim siperim
Buna bağlı bileğim, yüreğim var.
Böyle bir İnancı boğamayacaktır.
Medeniyet maskeli canavar.
Yurdumu alçaklara düşürmem,
Beynimle, bileğimle çalışırım
Alçakları yuduma uğratmam
İman dolu gövdemi siper ederim
Allahın vaat ettiğini beklerim
Ben toprak denilince anlarım vatanı
İncitirmiyim vatan için kefensiz yatanı
Unutmam şehit atalarımı
Dünyada gözüm yok ama
Kimseye vermem bu cennet vatanı
Vatan düşmesin tehlikeli bir ana
Örnek alarak şehit atalarımı
Bu canı feda ederim vatana
Vatanımla ayrılık girmesin araya
Vatanıma, değmemesi için yabancı eli,
Etmeliyiz elbirliği, ezanlar ki birliğin işareti
Bilirim bu ezanlar dinmemeli
Budur benim ve milletimin emeli
O zaman coşkuyla secde etmektedir, taşım başım
Demektir ki, o zaman yaralarımı sarmışım
Cesedimin bile şahlanarak arşa değer başım
Ben bunun için çalışıyorum, çalışacağım
Sen böyle gülerek dalgalandıkça ey şanlı hilal!
Çalışmalarım, dökülen kanlarım, hepsi helal.
Milletimi Yaşattıkça hak bana istikbal,
Hakkıdır hür yaşamış milletimin istiklal
Seni, dalgalandırdıkça haktır bana istiklal!
İSTİKLAL MARŞIMIZ VE YAZARI M. AKİF’LE İLĞİLİ BİLĞİLER
Büyük üstadı saygıyla anıyor, onun bıraktığı istiklal marşımızı şevkle okuyor, Safahat’daki
ruh sebilinden kana kana içiyoruz.
İstiklâl Marşımız, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî marşıdır.
Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM
tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir.
İstiklâl Harbi'nin başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını
sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu
yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce
yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili
Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, İstiklâl Harbi'nin özellikle hangi ruh ve ideolojik çerçeve
içerisinde verilebileceğini milletimize göstermek amacıyla, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda
yazdığı ve İstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na ithaf ettiği şiirini yarışmaya
koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli
oturumunda, Mehmet Âkif'in yazdığı İstiklal Marşı coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.
MEHMET AKİF İSTİKLAL MARŞINI NASIL YAZDIĞINI ANLATIYOR
Yedigün muharririnin Akif’le yaptığı Son röportaj
Eski hatıralarını deşiyorum. Millî Mücadele’nin ilk günlerinde Ankara istasyonunda
karşılaşışımızı hatırlıyorum.
Evet.. diyor, İstanbul’dan, mücahede aleyhine fetva çıktığı gün ayrılmıştım. Üsküdar’dan
araba ile şimdi ismini hatırlamadığım bir köye gittik, oradan “Cuma”yı tuttuk. O zaman
Adapazarı’nda karışıklık lar vardı, kenarından geçtik, kâh öküz arabalarıyla, kâh beygirlerle
Lefke’ye geldik ve trenle Ankara’ya ulaştık… Ankara… Yarabbi ne heyecanlı, helecanlı
günler geçirmiştik… Hele Bursa’nın düştüğü gün… Ya Sakarya günleri… Fakat bir gün bile
ümidimizi kaybetmedik, asla ye’se düşmedik. Zaten başka türlü çalışılabilir miydi? Ne
topumuz vardı, ne tüfeğimiz… Fakat imanımız büyüktü.”
- İstiklâl Marşı’nı nasıl yazdınız?
Yavaşça yatağında doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor:
- Doğacaktır, sana vaat ettiği günler hakkın!..
Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün… İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten
ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu, elimden gelmez. İçimde ne
varsa, bütün duygularım yazılarımdadır… Şu var ki,”İstiklâl Marşı”nın şiir olmak üzere bir
kıymeti yoktur. Ancak tarihî bir değeri vardır.”
Ve, gözleri, yemyeşil Şişli sırtlarında, dilinde bir dua gibi aynı nağme titriyor:
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
-Ya büyük zafer üstadım.. O anda ne duydunuz?
Kalbi durmuş gibi sarsılıyor, sonra bir anda yeni- den canlanmış gibi,nereden geldiği bilinmez
bir ışık- la gözlerinin içi gülerek:
- Ah… diyor:
Ve bir lâhza bırakıyor kendini bu eşsiz sevincin koynuna… Dalıyor.. Ve, sesinin ta içten
dudaklarına dökülüşünü seziyorum:
- Allah’ım ne muazzam zaferdi o!.. Ortalık hercü-merç oldu…Beş altı saat içinde bir başka
dünya doğdu. Tekrar gözlerini: yumuyor : -Ve biz, mest olduk!..
-Ya büyük zafer üstadım.. O anda ne duydunuz?
Kalbi durmuş gibi sarsılıyor, sonra bir anda yeni- den canlanmış gibi,nereden geldiği bilinmez
bir ışık- la gözlerinin içi gülerek:
- Ah… diyor:
Ve bir lâhza bırakıyor kendini bu eşsiz sevincin koynuna… Dalıyor.. Ve, sesinin ta içten
dudaklarına dökülüşünü seziyorum:
- Allah’ım ne muazzam zaferdi o!.. Ortalık hercü-merç oldu…Beş altı saat içinde bir başka
dünya doğdu. Tekrar gözlerini: yumuyor : -Ve biz, mest olduk!..
Son röportajında böyle anlatıyor Akif yaşadıklarını ve hissettiklerini, örnek bir yaşam anlayaıp
özümseyebilene.
Akif’İ Anlatmaya devam edelim ki bu kısa yazıda haksızlık yaptığımızı düşünüyorum üstada.
Vatanseverlik nedir, adanmışlık nasıl olur? diyenlere seni göstereceğiz; 1916'da Teşkilat-ı
Mahsusa adına Şerif Hüseyin'e karşı İbn Reşit'i örgütlemek amacıyla Necid seyahatine
çıkarken evine bırakması için teklif edilen parayı geri çeviren, "hayrına inandığımız bir hizmeti
altınla vurarak öldürelim mi? Diyerek günümüdeki bizim maddeci tavrımıza ta o günlerden
tokat atıyor Akif.
Cemiyete rağmen, kendi vicdanının ve hissi selimin istikametini bulup yürüyebilmek" diyen,
Akif'i unutmazcağız. Toplum ne yaparsa yapsın, sen doğrularının peşini bırakma diyen Akif’i
Safahattan ve onun düz yazılarından takip edeceğiz ki doğrularımız, doğrumu sorusuna
cevap bulabilelim.
Seni hep seveceğiz ve seni çocuklarımıza da öğreteceğiz çünkü sen unutulmayacak bir eser
olan istiklal marşımızı yazdın, Bunun üzerine ödül vermeye çalışanlara, istiklal marşı yazmak
için ödül alınır mı dedin, bize de altının önemsizliğini anlattın vatanın önemini öğrettin
teşekkürler Akif üstat.
Bize toplum olma yolunda ruh verecek bir kitabı Safahatı, bıraktın bu ruh bizde yaşadıkça
seni İstiklal marşımızın doksan birinci kabul ediliş yılında saygıyla rahmetle anıyoruz,
anacağız, seni iyilerden biliyoruz, Allahtan da öyle değerlendirmesini diliyoruz.
Kaynak: http:Ahmet Özcan- Acık mektuplar- //www.haber10.com/makale/1507/
: Yazar Kandemir beyin, Yedigün dergisi adına Akif’le yaptığı Son röportaj
: Wikipedia- http://tr.wikipedia.org/wiki/Ana_Sayfa
|