|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
YSK KARARI KAOS OLURMUŞ |
HATİP DİÇLENİN MİLLETVEKİLLİĞİ YASAL UYUMSUZLUKDAN DOLAYI DÜŞTÜ.
Bunun üzerine Bdp meclise girmeme kararı aldı, meclise girmeyeceğim demek aba altından sopa göstermektir, sopalı siyaset zorbalıktır. Zorbalıkla siyaset aynı karede duramaz, zorbalara karşı zorbalık hakkı herkesin, herkesimin vardır. Yalnız burada düşülen yanılgı yasaları zorbalık gibi algılamaktır. Yasaları demokrasilerde yasama yapar ve burada yasalar tartışılarak ihtiyaçlara göre yapılır. Orada tartışılırken karşı çıkılır, sakıncaları anlatılır, uygulayıcılardan yani hukukçulardan düşünce alınır, bu konuda vatandaşın gelenekleri dikkate alınır, evrensel hukuk kuralları çerçevesinde yasa çıkar, nihai sonuçta çıkan yasa herkesi bağlar, vatandaşların bahaneleri olamaz. Yasaları değiştirme mücadelesi ise vatandaşların uyarıları, tepkileri ve beklentileri ile vekilleri aracılığıyla yasalar değiştirilebilir. Son olayda bir vatandaşın yasal kısıtlılığı var ve aday olmuş, seçilmiş ama mazbatasını alamıyor. Ben hukukçu değilim ama yasal yeterlilik seçmek içinde, seçilmek içinde gereklidir. Yasadışçılığı savunamayız, bir bahane üreterek şiddete başvuramayız. Yasaların değiştirilmesi talebi vatandaşların hakkıdır, şu söylenebilir, seçilmenin önündeki suç sayısı engeli azaltılmalı, şu suçlar seçilmeye engel teşkil etmemeli, yasalar buna göre düzeltilmeli gibi… Buna rağmen uygulamada olan bir yasa bizi mağdur ediyor bahanesiyle yasa dışına çıkılmamalıdır.
Bunu bahane eden Bdp’liler siyaset yapmakla aşiretçiliği karıştırarak daha önce yaptıklarının benzeri bir tehdit daha savurdular. Artık bizde de bu tehditler alışkanlık yapmaya başladı.
Her kararın ardından bu kararı yasaların verdiği yetkilerle alan kurumlara saldırma alışkanlığı başladı, kurumlara sahip çıkmak öncelikle devletin iktidarını kullanan hükümete düşer.
Sonra ise devletin bütün kurumları ve vatandaşları yasaları uygulayan devletin kurumunun yanında olur.
Vatandaşlar da yasaların adil uygulanmasını talep eder ve uygulandığında bu duruma rıza gösterirler.
Bdp li arkadaşlar devletimizin yasalarına saygılı, bağlı vatandaşlığın neresindeler. Sorunlu vatandaş izlenimi toplumun diğer fertlerince hoş karşılanmaz. Birlikte yaşadığınız insanlar umurunuzda olmayabilir, kutsal davanız için bütün yoldaşlarınızı harcayabilirsiniz, çünkü sizin için insan hayatı kutsal değil anlaşılan. Siz sorunun çözümünden yanamısınız, sorunu barışçı yöntemle demokrasi içinde çözmek istiyormusunuz. Hükümet tarafından atılan adımları görün, sizde üzerinize düşeni yapın. Siz, biz diye ayırmak istemiyorum ama artık sizin mızıkçılığınıza alıştık, çıkardığınız sorunlarla başa çıkma kapasitemizde var, isterseniz böyle devam edelim. Son mızıkçılığınıza gelince insaf yasalar ortada yasa size değil siz yasaya uymalısınız.
O zaman neden cezalı, ceza almış vatandaşları aday gösteriyorsunuz. Bunu sadece Bdp de yapmadı diğer partilerde yaptı bunlar seçilsin dokunulmazlık zırhı kullanılarak ceza almaktan kurtaralım. Allah aşkına başka adam mı yok Bdp de, Chp de, yaptı şimdi neden cıkamıyor seçilenler deniyor, bu durum yasalara karşı hile degilmidir. Suç işlemişsen, cezalıysan adaylığın yasalara aykırı ise dur bir düşün ve bağırıp çağırıp ortalığı velveleye verme.
Her şeyin bir sınırı var demokratik özgürlüklerin sınır ise yasalardır. Demokratik siyasetin sınırı şiddetten uzak durmaktır. Siz nerede duruyorsunuz, elinizde silah dağdasınız, dağda elinde silah olanları, ancak elinde silah olanlar karşılar, hele hele yasa dışı silahlı grupsanız yasal vatandaşlık haklarınızı da kaybedersiniz. Yani siyaset yapamazsınız. Siz bu karşılaşmayı kendiniz organize etmektesiniz. Allah size ve sizinle birlikte yaşayanlara kolaylık versin, biz demokratlara veriyor da…
Silahsız, şiddetsiz barış içinde yaşamak istiyorsanız, dağdaki yasal olmayan silahlı grupları silah bırakmaya teşvik edin, ikna edin. Yoksa yasalarımız onları sav dışı etmeyi öneriyor. Yasal silahlı güçlerde yasaların verdiği yetkiyle onlarla mücadele ediyor. 30 yıldır bu durum devam ediyor, ölüyoruz öldürüyoruz bu durumdan bizde memnun değiliz. Memnun olmasak da sınırlarımız içinde yasal düzeni korumak için, gerekirse şiddete de başvurulur, yasal düzenin üst kurumu olan devletin böyle bir hakkı var, silahlı güçlerde bunun için vardır. Şimdi gelelim Ysk kararına…
YSK’NIN KARARI TAM METİN
Karar No : 1022
Karar Tarihi : 21/06/2011
12 Haziran 2011 tarihinde yapılan XXIV. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Diyarbakır İli Seçim
Çevresinden bağımsız milletvekili seçilerek buna dair mazbatası verilen Mehmet Hatip Dicle ile ilgili olarak,
milletvekili aday listelerinin kesinleştirilerek 29 Nisan 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmasını
takiben ancak henüz seçim yapılmadan önceki bir aşamada;
1-09/06/2011 günü itibariyle yazılı ve görsel medyada, adı geçen hakkındaki bir mahkûmiyet
ilamının Yargıtay’ca onanarak kesinleştiği, sözü edilen mahkûmiyetin milletvekili seçilmesine engel
oluşturacak nitelikte olduğu yolunda çeşitli yayınlar yapılması,
2-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat İnfaz Bürosunun Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına
hitaben re’sen düzenleyip gönderdiği 09/06/2011 gün ve 2848 İlm. sayılı yazısında; Diyarbakır bağımsız
milletvekili adayı Mehmet Hatip DİCLE hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı
verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının 22/03/2011 tarihinde onanarak kesinleştiği, kararın 02/06/2011 tarihinde
kendilerine gönderilmesi üzerine cezanın infazına başlandığı bildirilerek buna dair bir kısım belgelerin yazı
ekinde gönderilmesi,
3-Mehmet Hatip DİCLE vekilleri Av. Fuat COŞACAK ile Av. Muharrem ŞAHİN tarafından Yüksek
Seçim Kurulu Başkanlığına gönderilen 09/06/2011 tarihli dilekçede de; Mehmet Hatip DİCLE’nin milletvekili
seçilmesine engel bir durumunun olmadığına dair bir karar verilmesi talebinde bulunulması,
Üzerine, bu ihbar, bildirim ve başvurular nedeniyle öncelikle 09.06.2011 tarihli ara kararı ile ilgiliye
ait nüfus ve adli sicil kayıtları ile kesinleşmiş mahkûmiyet kararı aynı gün getirtilip 10.06.2011 tarihli ara
kararı ile savunması için Diyarbakır İl Seçim Kurulu Başkanlığına yazı yazılmış, Mehmet Hatip Dicle
vekilinin 17.06.2011 tarihli dilekçesinde; hükmü veren mahkemeden mahsup kararı alındığını bildirmesi
nedeniyle aynı tarihte verilen üçüncü bir ara kararı ile sözü edilen mahsup kararı getirtilmiş, ayrıca adı
geçenin savunması için yazılan yazı ve tekide cevaben Diyarbakır İl Seçim Kurulu Başkanlığının; belirtilen
hususlarla ilgili savunma yapması için ilgiliye yedi günlük süre verildiği ve buna ilişkin yazının 14.06.2011
tarihinde tebliğ edildiğini bildirmesi nedeniyle bu sürenin de beklenmesinden sonra adı geçenin ve
avukatlarının Diyarbakır İl Seçim Kurulu’nca saptanan beyanları ile tüm belge ve bilgiler değerlendirilerek;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
İncelenen olayda;
Mehmet Hatip Dicle, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan XXIV. Dönem Milletvekili Genel
Seçimleri’nde Diyarbakır İli Seçim Çevresinden bağımsız milletvekili adayı olmak için 11 Nisan 2011
tarihinde avukatları aracılığıyla İl Seçim Kurulu’na başvurmuş, belgeleri üzerinde Yüksek Seçim Kurulu’nda
yapılan incelemede adı geçenin terör örgütüne üye olmak suçundan dolayı milletvekili seçilmesine engel
geçmiş mahkûmiyeti bulunduğunun saptanması nedeniyle adaylığının iptaline karar verilip bu husus
kendisine tebliğ edilmiş, sonrasında adı geçenin bu işleme karşı 298 sayılı Kanunun 131. maddesinde
düzenlenen şikâyet başvurusunda bulunarak ilgili mahkemeden 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A
maddesi uyarınca aldığı kararı da ibraz etmesi üzerine ilgilinin milletvekili seçilme koşullarına yeniden sahip olduğu saptamasıyla adaylığının kabulüne karar verilmiş ve 29 Nisan 2011 tarihli 27919 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan milletvekili kesin aday listesi ile Diyarbakır İli Seçim Çevresi için düzenlenen birleşik
oy pusulasında ismi yer almıştır.
Ancak, seçimden üç gün önce 09.06.2011 tarihinde yazılı ve görsel medyada, adı geçenin
yargılandığı bir başka davada verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay’ca onanarak kesinleştiği ve bu
mahkûmiyetinin milletvekili seçilmesine engel oluşturduğu yolunda haberler yayınlanması, yine aynı tarihte
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunun da bu hususu açıklayan bir yazıyı ve ekinde buna dair
belgeleri göndermesi, bu gelişmeler sonrasında Mehmet Hatip Dicle vekillerinin de adı geçenin milletvekili
seçilmesine engel bir durumu olmadığı yolunda karar verilmesi isteminde bulunmaları üzerine konu
araştırılıp ilgili mahkeme ilamları, infaz belgeleri, yazışma örnekleri ve adli sicil kaydı gibi belgeler getirilerek
incelendiğinde;
Mehmet Hatip Dicle’nin evvelce adli sicil kayıtlarına geçen ve milletvekili aday listelerinin
kesinleştirilmesinden önceki aşamada Yüksek Seçim Kurulu’nca değerlendirilen geçmiş mahkûmiyetlerinin
dışında, 23.10.2007 tarihinde işlediği terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı yargılandığı
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/136 Esas, 2009/46 Karar sayılı ilamıyla 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/1 ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8
ay hapis cezasına mahkûm edildiği, temyiz edilen kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 22.03.2011 gün ve
2009/11118 Esas, 2011/1798 Karar sayılı ilamı ile onandığı ve dosyanın mahalline gönderilmek üzere
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği, henüz kesinleştirme işlemlerinin yapılmadığı ve
mahkûmiyet bilgilerinin adli sicil kayıtlarına işlenmediği bu aşamada Mehmet Hatip Dicle’nin avukatları
aracılığıyla 11 Nisan 2011 tarihinde bağımsız milletvekili adaylığı için Diyarbakır İl Seçim Kurulu’na
başvuruda bulunduğu, ayrıca 15 Nisan 2011 tarihinde de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe
vererek onama kararına karşı itirazda bulunulmasını istediği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
incelemeyi takiben 11 Mayıs 2011 tarihinde bu istemi reddederek ilgililere tebliğe gönderdiği, ayrıca dava
dosyasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla mahkemesine ulaştırdığı, ilgili mahkemenin de
kararın “22.03.2011 tarihinde kesinleştiği” yolunda şerh düşüp bir örneğini infaz için 02.06.2011 tarihinde
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği ve ceza bildirme fişi düzenleyerek mahkûmiyet
bilgilerinin bu tarihten sonra adli sicil kayıtlarına işlenmesini sağladığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
İnfaz Bürosu’nun ise, hükümlünün Diyarbakır İli Seçim Çevresi’nden bağımsız milletvekili adayı olduğundan
bahisle, durumu 09.06.2011 tarihli bir yazı ile Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdiği saptanmıştır.
Tartışılıp sonuca bağlanan hukuki sorunları sırasıyla değerlendirecek olursak;
1- Seçim yargısı yönünden incelenmesi ve çözüme kavuşturulması gereken hukuki sorunlardan ilki,
seçimden önce kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunan Mehmet Hatip Dicle’nin milletvekili seçilme koşullarını
taşıyıp taşımadığına ilişkindir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 76. maddesinin 1. fıkrasına göre, yirmibeş yaşını dolduran her
Türk milletvekili seçilebilir.
Milletvekili seçilmeyi engelleyecek şartlar ise aynı maddenin ikinci fıkrasında şu şekilde belirtilmiştir.
“En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu
hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına
hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye
kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından
biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.” Anayasa’daki bu düzenleme
doğrultusunda, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinde de benzer hükme yer verilmiştir.
Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, bazı suçlardan mahkûm olma veya belirli süreyi aşan
hapis cezasına mahkûmiyet halleri milletvekili seçilme konusunda kesin engel oluşturmaktadır. Sayılan
mahkûmiyetlerin milletvekili seçilmeye engel olabilmesi için kesinleşmesi yeterlidir; infaza başlanmamış
olması veya kişinin bu mahkûmiyetinden dolayı şartla salıverilmiş bulunması yahut cezanın tümüyle infaz
edilmesi (bihakkın salıverilme) sonuca etkili değildir. Yüksek Seçim Kurulu’nun istikrar kazanmış olan ve
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararlarıyla da uyumlu bulunan uygulamasına göre, ceza mahkûmiyeti
nedeniyle milletvekili seçilebilme yeterliğini kaybetmiş olan kişilerin bu hakka yeniden sahip olabilmeleri
ancak, mahkûmiyete konu suçun sonradan yürürlüğe giren bir yasa ile suç olmaktan çıkartılması yahut
cezanın çekildiği veya çekilmiş sayıldığı tarihten itibaren yasada öngörülen üç yıllık süre geçtikten sonra
hükümlünün ilgili mahkemeye başvurarak “yasaklanmış hakların geri verilmesi” kararı alması hallerinde
mümkündür.
İncelenen olayda, Mehmet Hatip Dicle’nin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel
Seçimi’nden önce 22.03.2011 tarihinde kesinleşen ilâmla, terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan dolayı 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm olması nedeniyle seçim tarihi itibariyle ve halen
milletvekili seçilme koşullarını taşımadığı kuşkusuzdur.
Öte yandan vekilleri, adı geçenin başka bir suçtan dolayı tutuklu olarak yargılandığını, o davada
tutuklu kaldığı sürenin kesinleşen cezasından mahsubu gerektiğini, bu amaçla hükmü veren mahkemeye
başvurarak mahsup kararı aldıklarını, ilgilinin şartla salıverildiğini, halen yargılaması süren diğer suçtan ise
tutukluluğunun devam ettiğini, bu nedenle milletvekili seçilmesine bir engel kalmadığını ileri sürmüşlerse de,
mahsup kararı yukarıda belirtilen ve seçilme yeterliğini yeniden kazandıran nitelikteki kararlardan değildir.
İnfaza ilişkin olan bu karar, Türk Ceza Kanununun 63. maddesine göre hüküm kesinleşmeden önce
gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucu doğuran (gözaltı, tutukluluk gibi) bütün haller nedeniyle
geçirilmiş sürelerin hükmolunan cezadan düşülmesini sağlar; mahkûmiyet süresini değiştirmediği gibi,
mahkûmiyet kararını ve sonuçlarını da ortadan kaldırmaz.
Nitekim Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin mahsup işlemine ilişkin olarak infaz sırasında verdiği
15.06.2011 gün ve 2011/580 D.İş. sayılı kararı ile bu karar sonrasında hükümlü hakkında yeniden
düzenlenen 17.06.2011 tarihli müddetname getirtilerek incelenmiş olup, kararda; hükümlünün başka bir
suçtan dolayı halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması devam eden 2010/444 Esas sayılı
dosyada 24.12.2009 tarihinde gözaltına alındığı, 26.12.2009 tarihinde tutuklandığı ve tutukluluk halinin
sürdüğü, 1 yıl 8 ay hapis cezasına dair kararın ise 22.03.2011 tarihinde kesinleştiği saptamasına yer
verilerek, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen toplam “453” günlük gözaltı ve tutukluluk süresinin
mahkûm olduğu 1 yıl 8 ay hapis cezasından mahsubu gerektiğine işaret edildiği, müddetnamede ise;
hükümlünün kesinleşen 1 yıl 8 ay hapis cezasından dolayı mahsup işlemi nedeniyle 09.06.2011 tarihinde
şartla salıverildiği, bihakkın tahliyesinin 08.11.2011 tarihinde gerçekleşeceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere, adı geçenin henüz infazı tamamlanmamış ve seçilme yeterliğini kaybetmesine
neden olan mahkûmiyeti bulunmaktadır. Kaldı ki, cezanın tümü mahsup işlemine konu edilmiş ve cezasını
09.06.2011 tarihi itibariyle bütünüyle çekmiş sayılsa dahi Anayasanın 76 ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinden kaynaklanan milletvekili seçilme engelinin devam ettiği ve 5352 sayılı Adli
Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde öngörülen “cezanın çekildiği tarihten itibaren üç yıllık sürenin geçmiş
olması” koşulu gerçekleşmediğinden, “yasaklanmış haklarının geri verilmesi”ne ilişkin bir karar almasına,
dolayısıyla bu aşamada milletvekili seçilme hakkına kavuşmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Bu
itibarla, ilgilinin seçimden önce seçilme yeterliğini kaybettiği ve halen bu yeterliliğinin bulunmadığı açıktır.
2- Çözümü gereken diğer bir hukuki sorun ise, seçilme yeterliğinin seçimden önce kaybedildiğinin
saptanması halinde, tutanağın iptaline karar verme yetki ve görevinin Yüksek Seçim Kurulu’na mı yoksa
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne mi ait olduğuna ilişkindir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 76 ncı maddesi ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11
inci maddelerinde yer alan niteliklere sahip olmayanlar ile engelleri bulunanlar, milletvekili seçilemeyecekleri
için milletvekili adayı da olamazlar. Bu nedenlerdir ki, adaylar hem Siyasi Partiler Kanunu uyarınca siyasi
parti ön seçimlerinden önce aday adayı sıfatıyla, hem de Milletvekili Seçimi Kanunu hükümleri gereğince
milletvekili adayları olarak önce geçici liste; daha sonra da kesin liste halinde ilan edilirler. Bu ilanlar,
adaylara karşı olabilecek itirazlara zemin hazırlamak ve il seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu
tarafından 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 23. maddesi uyarınca yapılacak inceleme sırasında
dikkate alınmak üzere uyarılarda bulunmalarına olanak sağlamak için yapılır.
İl seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulunca, itiraz ve ihbar üzerine yahut re’sen yapılan
incelemeler sonunda milletvekili adaylık koşullarına sahip olmadıkları veya engelleri olduğu anlaşılanlar
listeden çıkarılırlar ve yasa hükümlerine göre yeniden düzenlenen listeler, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun
24 üncü maddesi uyarınca kesin aday listeleri olarak ilan edilir. Adaylıkların kesinleşmesi, seçim hukuku
yönünden bu kişilerle ilgili belli bir statünün oluşmasını sağlar. Geçici ilan üzerine adaylar hakkında,
adaylığa engel herhangi bir yasal nedene dayanılarak itiraz edilmesi veya bu yönde re’sen inceleme
yapılması mümkün ise de, kesinleşmesinden sonra bu listelerde, ölüm veya istifa nedeniyle Milletvekili
Seçimi Kanunu’nun 25. maddesine göre yapılacak kaydırmalar dışında hiçbir değişiklik yapılamaz.
2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun, “Seçimin veya tutanağın iptali” başlığını taşıyan 39.
maddesinde, oyların döküm, sayım ve partilere dağılımına ilişkin itirazlar sebebiyle yapılan yeni sayım ve
döküm sonuçlarına göre milletvekili tutanaklarının iptaline değinildikten sonra dördüncü fıkrasında,
“yukarıdaki fıkralar dışında milletvekillerinden bir veya birkaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği
takdirde…..” hükmüne yer verilmiştir. Oyların döküm, sayım ve partilere dağıtımına ilişkin itiraz sebepleri
sayıldıktan sonra getirilen bu hükmün, ileride değinileceği üzere milletvekili seçildikten, tutanak verilip
kesinleştikten sonra, mutlak iptal sebeplerinden birinin saptanması halinde verilecek tutanak iptal kararlarını
amaçladığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, aynı Kanunun 42. maddesinde, bu Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan
hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Sözü geçen 298 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin
dördüncü fıkrasında ise, adaylığın kesinleşmesinden sonra da belli nedenlerle adaylığa itiraz edilebileceği
öngörülmüştür. Bunlar, adayın Türk olmadığına, yaşının kanunda gösterilenden küçük olduğuna, okur-yazar
olmadığına ve seçilme yeterliliğini kaybettiren bir mahkûmiyeti bulunduğuna dair itirazlardır. Ayrıca
ayrıntıları Yüksek Seçim Kurulunun 16.03.1999 gün ve 371/194 sayılı kararında vurgulandığı üzere, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen 76. maddesinde öngörülen, “kişinin
yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmış olması” koşulunun yerine getirilmemesi de tam kanunsuzluk haliniteliğinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, aday listelerinin kesinleşmesinden sonra dahi, yukarıda sayılan tam
kanunsuzluk hallerine ilişkin hususlarla sınırlı olarak adaylara itiraz edilebileceği gibi, bu hususlar Yüksek
Seçim Kurulu tarafından re’sen de incelenebilir.
Yüksek Seçim Kurulu’nun, 29 Kasım 1987 tarihinde gerçekleştirilen XVIII. Dönem Milletvekili Genel
Seçimlerine katılıp seçilen bir milletvekilinin seçimden önce kesinleşen mahkûmiyetleri bulunduğunun
seçimden yaklaşık bir yıl sonra ihbar edilmesi üzerine önüne gelen bir uyuşmazlık dolayısıyla verdiği
26.12.1988 gün ve 311 sayılı kararında belirtildiği üzere; adaylığın kesinleşmesinden sonra da adaylığa
itiraz edilebilir veya belirli koşulların re’sen incelenebilir olması, kesinleşmiş milletvekili aday listelerinde
seçimlerden önce bir değişiklik yapılmasını gerektirmez. Zira, Milletvekili Seçimi Kanununun 25 nci
maddesi, aday listelerinin kesinleşmesinden sonra, oy verme günü saat 17.00’ye kadar bir değişiklik
yapılmasını yasaklamış, sadece ölüm veya istifa halinde sıraya göre adayların kaydırılacağını öngörmüştür.
Şu halde, az önce sözü edilen nedenlerden biriyle yapılan itirazın kabul edilmesi halinde de, kesinleşmiş
aday listesinde ve buna göre hazırlanan birleşik oy pusulasında hiçbir değişiklik yapılmayacak; ancak
mevcut listelerle gidilen seçimi takiben anılan 130 uncu madde ile 2839 sayılı Kanunun 39 uncu maddesi
uyarınca Yüksek Seçim Kurulunca tutanağın iptaline karar verilebilecektir.
Nitekim, 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan XX. Dönem Milletvekili Genel Seçimine katılıp seçilen bir
milletvekilinin geçmiş mahkûmiyeti nedeniyle seçilme yeterliğinin bulunmadığına dair seçim sonrası yapılan
itiraz üzerine verilen 11.02.1996 gün ve 71 sayılı kararda da benzer ilke dile getirilerek; Yüksek Seçim
Kurulu’nun süregelen içtihatlarında, 298 sayılı Kanunun 130. maddesinde belirtilen tam kanunsuzluk
hallerine dayalı itirazları süre kaydı aramaksızın kabul ettiği ve tam kanunsuzluk halinin varlığını saptadığı
takdirde seçilenin tutanağının iptaline karar verdiği belirtilmiş ve emsal kararlar sayılmıştır.
Yine, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan XXI. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde milletvekili
seçildikten sonra Türk vatandaşlığını kaybeden bir kişinin durumunun tartışıldığı 17.05.1999 gün ve 1585
sayılı kararda da, seçimden önce var olan seçilme yeterliğine engel bir tam kanunsuzluk halinin seçimden
sonra herhangi bir yolla öğrenilmesi üzerine konunun Yüksek Seçim Kurulu’nca inceleneceği, seçimden
sonra oluşacak bir yetersizlik nedeniyle alınacak kararın ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olduğu ifade
edilmiştir. Aynı dönemde seçilen bir başka milletvekilinin askerlik yükümlülüğünü yerine getirmediğinin
seçimden üç yıl kadar sonra ileri sürülmesi üzerine verilen 16.03.1999 gün ve 371 sayılı kararda da bu ilke
doğrultusunda işlem yapılarak, ilgilinin milletvekili tutanağının iptaline Yüksek Seçim Kurulu’nca karar
verilmiştir.
Kaldı ki, Anayasa’nın 79. maddesi açıkça seçim süresince olduğu gibi seçimden sonra da “seçim
konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ….” görevini
Yüksek Seçim Kurulu’na vermiştir. Madde metninde geçen “yolsuzluk” deyiminin seçimle ilgili tüm kanuna
aykırılıkları ifade için kullanılan, bu bağlamda, milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen Anayasa’nın 76 ve
2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddelerindeki şartların gerçekleşmemesinden kaynaklanan
kanuna aykırılıkları da kapsayan bir kavram olduğunda kuşkuya yer yoktur.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ile açıklamalar ve istikrarlı biçimde sürdürülen uygulamayı
gösteren emsal kararlar karşısında, seçim tarihi itibariyle seçilme yeterliliği bulunmadığı saptanan Mehmet
Hatip Dicle’nin milletvekili tutanağının iptali gerektiği, bu kararı verme yetkisinin de Yüksek Seçim Kurulu’na
ait bulunduğu açıktır. 3- Adı geçenin milletvekili tutanağının iptali üzerine bir başka adaya milletvekili tutanağının verilip
verilmeyeceği hususuna gelince;
10.06.1983 Tarih ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 39. maddesinin yukarıda değinilen
dördüncü fıkrası Tasarı’da 35. maddenin 4. fıkrası olarak; “Yukarıki fıkralar dışında milletvekillerinden bir
veya birkaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde, tutanakları iptal olunan milletvekilleri yerine,
aynı partinin, 29 uncu madde gereğince belirlenen listesinde sırada bulunana tutanak verilir.” şeklinde
düzenlenmiştir.
Danışma Meclisi’nde madde numarası 37 olarak değiştirilmek suretiyle benzer biçimde kabul edilen
metin Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu’nda 39. maddenin 4. fıkrası olarak; “Yukarıdaki fıkralar
dışında milletvekillerinden bir veya birkaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde, tutanakları iptal
olunan milletvekilleri yerine, 34 ve 35 inci madde esaslarına göre sıradaki adaya tutanak verilir” biçiminde
değiştirilmiş ve bu haliyle kabul edilerek yasalaşmıştır.
Görüleceği üzere Tasarı, sayım, döküm ve oyların adaylara taksimi ile ilgili itirazlar dışındaki bir
nedenle milletvekili tutanağının iptali durumunda sıradaki adaya tutanak verilmesini, sadece siyasi parti
listelerinden aday olan milletvekilleri yerine ve yine aynı siyasi partinin listesinde yer alan bir sonraki aday
bakımından mümkün kılmaktadır. Oysa, yasalaşan metin bu sınırlamayı kaldırarak, bağımsız adayların
tutanaklarının iptali halinde de tutanağın en fazla oy alan bir başka bağımsız adaya veya siyasi parti
adayına verilmesini emredici biçimde hükme bağlamıştır.
Nitekim, bu değişikliğin gerekçesi Anayasa Komisyonu Raporu’nda; “….Yapılan bu düzenlemede
milletvekillerinden bir veya bir kaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde bunların yerine
milletvekillerinin dağılımını düzenleyen 34 ve 35 inci madde hükümlerine göre diğer adaylara tutanak
verileceği vurgulanmıştır. Gerçekten bir partiye mensup adayın tutanağı iptal edildiği takdirde tutanak
verilecek aday o parti listesinde yer alan bir aday olacaktır. Ancak bir bağımsız milletvekilinin tutanağı iptal
edildiği takdirde milletvekilliği kuşkusuz nispî temsil sisteminde milletvekilliğini hak kazanacak partiye veya
bağımsız adaya ait olacaktır. Bu bakımdan öncelikle bu husus belirlenecek, milletvekilliği bir partiye
verilecekse, parti listesinde bu milletvekilliğinin hangi adaya ait olacağı ise ayrıca tespit olunacaktır. Bu
hususlar ise 34 ve 35 inci maddelerin birlikte uygulanmasını gerektirmektedir.” denilerek açıklanmıştır.
Kuşkusuz, tutanağın tam kanunsuzluk nedenlerine dayalı olarak iptali halinde 2839 sayılı Kanunun
34 ve 35. maddelerindeki esaslara göre sıradaki adaya tutanak verilmesi, ancak 298 sayılı Kanunun 130.
maddesinde öngörülen olağan ve olağanüstü itiraz süreleri içinde yapılan itirazlar veya aynı süre içinde
re’sen başlatılacak incelemeler üzerine verilecek kararlar bakımından mümkündür. Tutanak, bu sürelerden
sonra yapılan itiraz ve inceleme nedeniyle iptal edildiği takdirde, sıradaki adaya tutanak verilemez.
Bu itibarla, Diyarbakır İli Seçim Çevresinden bağımsız aday olarak milletvekili seçilen Mehmet Hatip
Dicle’ye verilen milletvekili tutanağının seçilme yeterliğine ilişkin tam kanunsuzluk hali nedeniyle 298 sayılı
Kanunun 130/4 ve 2839 sayılı Kanunun 39/4. maddeleri uyarınca iptaline, Diyarbakır İl Seçim Kurulu’nca
2839 sayılı Kanunun 34 ve 35 inci maddelerindeki esaslara göre sıradaki adayın tespit edilerek milletvekili
tutanağı düzenlenmesine karar verilmesi gerekmiştir. S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Diyarbakır İli Seçim Çevresinden bağımsız aday olarak milletvekili seçilen Mehmet Hatip Dicle’ye
verilen milletvekili tutanağının seçilme yeterliğine ilişkin tam kanunsuzluk hali nedeniyle 298 sayılı Kanunun
130/4 ve 2839 sayılı Kanunun 39/4. maddeleri uyarınca iptaline,
2- Diyarbakır İl Seçim Kurulu’nca 2839 sayılı Kanunun 34 ve 35 inci maddelerindeki esaslara göre
sıradaki adayın tespit edilerek milletvekili tutanağı düzenlenmesine,
3- Karar gereğinin Diyarbakır İl Seçim Kurulu Başkanlığınca derhal yerine getirilmesine ve Mehmet
Hatip DİCLE ile vekillerine tebliğ edilmesine,
4- Karar örneğinin Resmi Gazete’de yayımlanmasına,
5- Karar örneğinin;
a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
b) Diyarbakır İl Seçim Kurulu Başkanlığına,
gönderilmesine,
21/06/2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan Başkanvekili Üye Üye
Ali EM Turan KARAKAYA Bahadır DOĞUSOY Hüseyin EKEN
Üye Üye Üye Üye
M.Zeki ÇELEBİOĞLU Muharrem ÇOŞKUN Mehmet KÜRTÜL Nilgün İPEK
Üye Üye Üye
Halim AŞANER Sadık DEMİRCİOĞLU Yüksel ÖZTÜRK
Gönül ister ki yasal sakıncalı vatandaşlar yasal sınırları gözeterek aday olmasın, yine ister ki seçim kurulu bu tip kararı seçimden önce alsın, ama yasalara uyulmama alışkanlığı edinilmesin, yasalar kamu kurum ve kuruluşları dahil bütün vatandaşları bağlar. Selam ve sevgiler…
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|