İSLAM'IN MİLLİYETCİLİGE BAKIŞ AÇISI
Milliyetçilikle İslam arasında derinlemesine bir araştırma yapmadan, doğrulanmamış bilgilerle, ya benimsedikleri ideolojinin penceresinden, çıkarlarına göre düşünsel bir zemin oluşturan tarafların olduğunu üzülerek görüyorum. Benim, burada kendi bakış acımızdan ziyade, Kur’an-ı Kerim’in bu konuya bakışını ve İslam âlimlerinin bu konuda ne düşündüklerini ortaya koymaya çalışarak, bir düşünsel çalışma hazırlamaya çalıştım. Bu konuya karınca kararınca katkım olursa ne mutlu bana…
Asıl sorun milliyetçilikle, ırkçılığın, faşistliğin, karıştırılmasıdır, kimileri milliyetçiliği kavmiyetçilik, ırkçılık olarak anlarken, kimileri faşistlik olarak algılamaktadır. Bu algılar üzerine taraflar kendilerince yarar gördükleri acıdan düşünceler acıklamaktadırlar. Milliyetciliğin tarihsel seyri de aynı yanılgıyla beslenmektedir.
Milliyetçiliğin genel olarak Fransız, devrimine dayandıran, bu tarihten sonra ortaya çıktığını varsayan batılı kaynaklara inanarak tarihsel bir hataya düşen, ezberci zihniyeten beslenen toplumumuz adına, entelektüel camiasına bazı hatırlatmalar yapalım istedim. Bahsedilen ihtilalden asırlar evvel milliyetçi duyguların kayıt altına alındığı, Orhun abidelerindeki yazılar bize milliyetciliğin 2300-2400 yıl öncesinde de var olduğunu gösterecek en önemli delillerdendir. En azından Türk milliyetciliği için böyledir, Orhun abidesinde “Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İşte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.” ifadesi milliyetçilik değil de, nedir? Kendi tarihsel kökenlerinin sığlığını bizim tarihsel bağımızı kopararak saklamaya çalışanların tuzagına gençlerimiz düşmesin isterim.
O zaman batılıların millet olmabilinci 1789 dan sonra gelişmiş olabilir, benim buna bir itirazım olmaz. Onların milliyetçilik tarihi 225-230 yıl olabilir ama bizim milliyetcilik tarihimiz onlarınkinden en az on misli daha fazladır. Ben, bu durumu Orhun abidelerinin, keşfinden önce yapılmış tarih bilgilerinin ve yorumlarının hala zihnimizi meşgul ettiğinin göstergesi olarak görüyorum. İkinci olarakta İmparatorluğu yıkmak için bölücü milliyetçiliğin, özellikle de Türklerin İmparatorluğu Osmanlı İmparatorlugu içinde ki, milletlerin milli duygularının dış etkilerin körüklenmsiyle bu tarihten sonra gelişmiş olduğunu düşünüyorum. Ama bizim konumuz milliyetciliğin tarihsel seyri degil İslamın milliyetçiliğe bakış acısıdır. Konuya geri dönelim ne dersiniz…
Hepimiz biliriz ki İslamiyet akrabalık bağlarının geliştirilmesine, kuvvetlendirilmesine çok önem vermektedir. Ancak İslamiyet’e açıkça düşmanlık besleyen kişiler ile akrabalık bağı ortadan kalkar, Türk Milliyetçileri de İslam’ın koyduğu bu kurallara riayet ederler.
Milliyetçiler olarak biz, akrabalık bağının en büyük organizasyonu olan milletimizin her ferdini sever, onunla manevi ve maddi bağları kuvvetlendirmeye çalışırız. Milli, manevi ve maddi değerlerimize düşman olan her kim olursa olsun, Türk Milliyetçilerinin tepkisini üzerlerine çekecektir. Buna dini degerlerde dahildir.
Yine biz, milliyetçiler, üstünlüğün yalnızca takvada olduğuna inanmaktayız, siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün olmadığının bilincini taşırız. Allah'ın yarattığı herkes eşittir, biz eşitler arasında kendi akrabalarımız olanlarla daha çok işbirliği içinde olmamız geregini düşünüyoruz, bundan daha dogal hak ne olabilir ki.
Bazıları, Sadece İslam kardeşliğinden bahseder, İslam Milli kardeşliği yasaklamadığı gibi, Bazılarıda sadece Türk Miliyetçiliğinden bahseder, Türk milliyetciliği de İslam kardeşliğini dışlamaz. İkiside pekala yan yana yaşabilirler. Elbette ki bütün Müslümanlar kardeştirler ve Türk Milliyetçileri buna imanları gereği de inanmaktadırlar. Fakat kişinin kendi milletinin milli değerlerini savunması bu kardeşliğe engel değildir. Zira vatan sevgisinin imandan olduğu hadisi de ortadadır. Türk milliyetcileri, Türkleri ırki olarak üstün görmelerinden degil, milli dayanışma sağlamak için sevmektedirler. İslam inancı da bunu gerektirir. İslam dayanışmayı emreder, zaten Müslümanlığın da akrabalarımızla dayanışmayı emrettiğini hepimiz biliriz. Müslüman, Türklerin kendi araların da dayanışması kadar normal bir şey varmıdır.
İslamın Kitabı birçok konuda kademeli emirler önermektedir, örnegin, İslamın kurallarına uyan, İslamın aleyhine çalışmayan, ümmeti vatanından çıkarmaya kalmayanlarla barış içinde yaşamamızı, sözleşme yapmamızı ve sözleşmeye uymamızı emretmektedir. Bu emirlere rağmen, bazı Türk boylarının başka milletlerin zulmü altında yaşadıklarına tanık olmaktayız. Bu Türkler, aynı zamanda İslam dinininde mensuplarıdır. Bunların bizim akrabamız, dindaşımız olduğu aşikardır, ona rağmen bu olaylarda bazı Müslüman grubların onlar Türktür, onların zulmüne sesis kalalım anlayışı içinde olduklarını görmekteyim. Bunu Azeriler yaşadı, Ermeni zülmüne maruz kaldılar, hemen yanıbaşında ki İran ve nispeten de bizim Devletimizin Hükümeti sessiz kaldı. Oysaki İslam dümana bile yapılan Adaletsizliği bile zulüm sayar, burada öldürüldüler, işkenceye maruz kaldılar, evlerinden, yurtlarından edildiler ve insanlar hala, göçmen hayatı yaşamaktadırlar. Biz sessiz kaldık, pasifize etmeye çalışan zihniyetin tuzagını görelim arkadaşlar.
Bir yerde Mülüman kanı akıyor, onlar sizin milletinizden degil sessiz kalın, bir yerde Türklerin kanı akıyor, Onlar İslam mensubu olsalarda Türktür, onlara sahip çıkmamız bizim milliyetçi olarak algılanmamıza neden olur diyerek bu olaylar karşısında birlik tesis etmemiz, tepki göstermemiz böylece engellenmektedir.
Bu Ümmetin ve Milletin birliğine hizmet etmeyen zihin oluşturma faaliyetlerine karşı birlik zihni oluşturmak zorundayız. Bu birlikte ise en önemli ölçümüz zulme uğrayanların yanında olmak, İslam mensuplarının, Akarabalarımız olan Türk boylarının yanında olmakla sağlanacaktır. Yani bizim birliğimizi sağlayarak birleştiren, Kuranın emirleri olmalıdır. Kuranın en temel ölçüleri zulme karşı gelen, adaleti savunan millet olma iradesini gösterebilmektir.
İşte Kurana göre milliyetçiliğin meşru olduğunu gösteren bir ayette şudur: ""Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler"" Hûd 118 İşte sorun milliyetçiliğimizi ihtilafa düşürmemeye çalışalım ki milliyeçiliğimiz fesat kaynağı olmasın.
Yazarlarıımızdan Can Bayram, İslam ve <milliyetcilik yazısında olayı şöyle izah etmektedir, ""Yüce dinimiz İslam, milleti inkâr etmek bir yana, bunun sosyal bir gerçek olduğunu ısrarla belirtmektedir. Fakat gözden kaçırılmaması gereken ve üzerinde önemli bir konu da şudur: İslam’da millet kavramı bizim bugün anladığımız manada ne milleti, ne da ırkı kastetmektedir. İslam da millet “din” manasında ya da “ümmet” manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Küfür tek bir millettir” hadisinde olduğu gibi burada tek bir inançtır, ümmettir, dini bir topluluktur manasındadır. Fakat günümüzde millet diğer topluluklardan ayrı dili, kültürü, tarihi vs olan insanlar topluluğudur. Mesela Türk milleti, Arap milleti, Alman milleti… Bizim için bugün aslolan ve üzerinde tartışma konusu olan millet kavramı ikincisidir. Yine kelime ve kavram üzerinden yola çıkarak şu misali verirsek millet kavramının neden bir değişikliliğe uğradığını daha rahat anlayabiliriz. Arapça’da şems güneş demektir. Ve Araplar’ın güneşten korunmak için kullandıkları küçük araca da şemsiye yani güneşlik adını vermişlerdir. Fakat Türkiye’de yağmurdan korunmak için kullanılan eşyaya da şemsiye denir. Yani kelime aynı kalmıştır fakat coğrafya değişikliliğiyle birlikte şemsiye kelimesinin manası değişmiştir. Millet kelimesi de bugün bütün dünyada bugünkü kullanıldığı şekliyle kullanılmaktadır. Fakat biz millet kelimesini bütün dünyanın anladığı ve üzerinde tartışılan şekliyle ele alacağız.""
Bazı ayet ve hadislerde geçen kavim veya soy kelimelerinin aslında olumsuzluk çağrıştırmasının nedenlerinin biri onların adaletten yoksun oluşlarıdır, bunlar kötü örnekler olup, bu kavim şu hatayı yaparak Allahın cezasına carptırılmıştır. Bu olumuzluk kavme degil orada yaşanılan ahlak ve adalet ölçülerinin dışında ki yaşayışa vurgudur. Bunu ele alanl bazıları, üzerinde çok düşünmeden, hemen millet, milliyetçilik olarak çevirerek ve böylece insanlarımız arasında ki milli dayanışmayı bilmeden baltalamaktadırlar. Bir dayanışma manifestosu olan İslamın nasıl olurda parca, millet dayanışmasına karşı çıkılacağı düşünülür, böyle yanlış algılamalarımızdan yola çıkarsak birlik sağlamamız zor görünmektedir. Birliğimizin iyi ve güzel işler için saglanması zorunludur. ""Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dini) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir"". Mâide -2 Allahın cezası çetindir uyarısı üzerine milliyetciliğimizi insanımıza ve insanlığa hizmet eden milliyetcilik haline getirmeliyiz.
Miliyetiliği iki şekliyle ele alarak devam edelim isterseniz, bunu şöyle iade edesek daha iyi anlamış oluruz. Bir düşmanlıga, savaşa, kine nefrete neden olana milliyetçilik, iki sevgiye, saygıya, hoşgörüye barışa, birlige, dayanışmaya neden olan milliyetçilik, İslam ümmeti araında barışa ve birlige hizmet eden milliyetcilikle İslamın neden sorunu olsun ki, zaten islam da Ümmet milleti tesis etmek için çalışmaktadır. Bizim milleyetçiliğimiz de ümmet milliyetçiliğini yok saymaz ve birliği dirliğini tesise açlşır.
Milliyetçilik(iyi): Din, dil, tarih, kültür, an’ane vs gibi milleti oluşturan değerlerin korunması, geliştirilmesi için çabalayan, antropolojik ırkçılığı benimsemeyen, başka milletleri hor ve hakir görmeyen bir milliyetçilik anlayışıdır. Ör: Türk Milliyetçiliği buna bir örnektir.
Burada M.Kemal Ataürk'ün milliyetçilik tarifini vererek topluma olumlu katkılar sunacak milliyetçiliği kurucu lider düşüncesiyle degerlendirelim. "" Gerçi bize milliyetçi derler. Ama biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz mağrurca bir milliyetçilik değildir"". İşte bütün mesele buradadır, başka milletleri, ikinci üçüncü sınıf görmek milliyetçiliğin kötü yanıdır.
Milliyetçilik(Kötü): Üstün ırk anlayışının yer aldığı, başka milletlere emperyalist bakışı olan milliyetçilik anlayışıdır. Bu milliyetçilik anlayışında ırk, dinden önce gelir. Ör: Adolf Hitler’in milliyetçilik anlayışı. Hitler Ari ırkının üstünlüğünü savunuyordu. Yine aynı şekilde biyolog Charles Darwin’de Avrupa milletlerinin üstün ırka mensup olduğuna inanıyordu. Diger milletlerin ise Batı milletine hizmet için yaratıldığını var sayarlar, işte bu millet anlayışı İnsan onuruna zarar vermiştir. Bu milliyetçilik anlayışıda Kuran tarafından dışlanan milliyetçiliktir.
Ulusalcılık: Dini inanç ve kültürel değerlerin dışında, ülkede yaşayanları taban alarak ülke bütünlüğünün savunulması, anayasal bir vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi artıdır. Manevi acıdan eksik kalmış sadece kuru bir yurt sevgisini temel alarak oluşturlmaya çalışılması eksikliğidir.
Faşistlik: Kendi fikirlerinden başka hiçbir fikre ve ırka yaşam hakkı tanımayı amaç edinen düşünce şeklidir. Temel özellikleri baskıcı, otoriterlik, Faşizm, demokratik olmayan rejimlerde görülür. Ünlü faşistler: Adolf Hitler, Mussolini, Saddam Hüseyin, Lenin, Stalin vs. Faşistlik komünizmin olduğu yerlerde de Kominizmin ruhuna ters bir şekilde yaşam bulmuştur. Örneğin Sovyet Rusya’da kitle iletişim araçları komünist partisinin emrindedir ve komünizmin dışında herhangi bir fikre hizmet eden yayın organı kurmak, yönetmek yasaktır. Ve Sovyet Rusya’da yalnızca Pravda gazetesi vardı ve İşçi partisinin sözcülüğünü yapmakla mükellefti. Bana kalırsa eleştiri, tartışma sonucu yanlışlığına düşünsel olarak ulaşılan durumlara tepki gösterilmesinin engellenmesi faşizmin göstergesidir. Bu nerde olursa olsun, kaynağını ister dine, ister ideolojiye dayandırsın, seçme ve eleştirme, muhalefet etme özgürlüğü yoksa faşizm vardır. Faşizm milliyetciliğin en büyük düşmanıdır, insanlığa çok zarar vermiştir. Faşizm zulmün en büyük aracı haline gelmiştir.
Peygamberimizin ifadesiyle; "Ey Allah`ın Resulü," dedim, "asabiyet nedir?" "Asabiyet," buyurdular, "zulümde kavmine yardım etmendir." (Ravi: Vasile İbnu`l-Eska Hadis No: 4800) Yani asabiyetciliğin zulme degil dayanışmaya neden olması durumunda dinsel bir sorun olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu konuyu teyir eden bir rivayet ise şudur; Resulullah (sav) buyurdular ki: "En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir." (Ravi (r.a.): Süraka İbnu Malik el-Cu'şemi) Kuranın ve peygamberimizin bu konuda da önerileri adalet ve halak ölçülerine göre milliyetcilege ehliyet vermesi, bu sınırları aşan milliyetçiliğin ise men edilmesidir. Türk milliyetçiliğinin de kırmızı çizgisi adalet ve ahlak ölçüleridir. Bunu şu şekilde ifade eden bir düşünürümüz bize düşünsel olarak milletimizin sınırlarını cizmektedir.
""Bizim milliyetçiliğimizin kaynağı, başka milletlere karşı kin ve nefret degildir, bizim amaçımız iyi doğru, güzel işlerde aynı dili konuşan, aynı dine inanan, aynı civarda yaşayan, aynı ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olanlar arasında dayanışma sağlayarak, şayet olması halinde başka milletlerin kin ve nefretinden milletimizi korumaktır. Bizim milliyetçiliğimiz bizim yaşamsal haklarımıza saygı duyan herkese karşı sevgiye, saygıya hoş görüye dayanmaktadır. Allah milletimize iyi, doğru, güzel işlerinde yardımcı olsun."" Fikri Adil ""
Bu (din), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, öğüt alacak bir kavim için ayetleri ayrıntılı olarak açıkladık"". En’âm-126
Alahın ögütlerine kulak tıkamadıktan sonra milliyetçiliğin meşruyetini sanırım bu ayette gözleyebiliyoruz…
Şimdi sizinle bir ayet daha paylaşıyorum: ""Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez"". (Nisâ Sûresi:36) Bu ayette, uzak komşuya yakın komşuya, akrabalara, arkadaşa işaret ederken millet duygusunu vurgu olduğunu düşüyorum..
İyiliğin karşılığı da zulümdür, fesat çıkarmaktır; ""Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır"". (Ra’d Sûresi:25)
Biz millet olarak akraba degilmiyiz ki, milliyetçiliği bu kadar yok sayabilelim.
Yüce dinimiz İslamiyet, akrabalık bağının kesilmesini şiddetle yasakladığını, hatta akrabalık hukukunun gözetilmesini önemle vurguladığını yukarıda görmüştük. Fakat her şeyde olduğu gibi, İslam’da akrabalık bağının da bir sınırı vardır. Bu sınırın çerçevesi ayetlerle çok kesin olarak çizilmiştir. Âlemlerin Rabbinin göndermiş olduğu yüce dine karşı çıkarak, haddi aşanlar ile akrabalık bağının hiçbir önemi kalmamıştır. Maalesef akrabalık bağının kesildiği durumları kaynak alarak, bütün akrabalık bağının kesilmesi gerektiğine inanan cahiller, gafiller vardır. Bu kişiler İslam’ın niçin akrabalık bağının kesildiğini önemsemeden, yalnızca akrabalık bağının kesilmesini dikkate alarak çok büyük hata yapmaktadırlar ve böylece ne meseleyi kavrayabilmektedirler ne de Kur’an-ı Kerim’e göre hareket etmektedirler. Aşağıda konuyla ilgili verilen ayetleri ve örnekleri dikkatli incelersek, İslamiyet’te hangi durumlarda akrabalık bağının bir öneminin kalmadığını rahatça kavrayabiliriz.
İslam’da akrabalığın sınırı belirleyen ayet-i kerimeler de şöyledir:
Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir. (Tevbe suresi:23)
Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. (Mücadele suresi:22)
Nûh Rabbine seslenip şöyle dedi: "Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin va'din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin." Allah, "Ey Nûh! O asla senin ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim" dedi. (Hud suresi: 45-46)
Konuyla ilgilisi nedeniyle burada örnek olacak bir harekette, ibretlik bir olay olan Bedir savaşında yaşanmıştır. İslam mücahitleriyle kâfirler savaş meydanında karşı karşıya geldiklerinde, yakın akrabalar birbirine karşı saflarda yer almış ve savaşmışlardır. İslam’da akrabalık bağının öneminin kalmadığı durumlara bir örnektir.
Bedir de ordular ibret alınacak bir dağılım sergiliyordu. Tarih hiç bir zaman bu derece anlamlı bir savaşa tanık olmamıştır. Ebu Bekir, Bedir savaşın da kâfirlerin tarafın da, babasına karşı savaşan oğluna daha sonra şöyle söylemişti: “Allah’a andolsun ki, eğer senile o savaşta karşı karşıya gelseydim, gözümü kırpmadan öldürürdüm.”
Şimdi bütün bunlara rağmen milliyetciliği din dışı, dini de milliyetçiliğe karşı gibi algılamanın yanlışlığını düşünüyor ve Milletimizin, Ümmetimize hizmet eden milletler olamsını diliyorum. “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara Sûresi:128)
""Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur."" A’râf -181 Dua edelim, çalışalım, hakka ve adalete hizmet edelim millet olarak der, milletimin her ferdine ayrı ayrı selam ve sevgilerimi sunarım…
Kaynak:
1- Kuranı kerim
2- İslam ve Milliyetçilik Makalesi - Can bayram
|