DEVLETE DEVLETİM DİYEBİLMEK
Vatandaşı olduğun devlete devletim diyememek, zor bir şey olsa gerek. Ben Allahtan hep rahat dedim devletimize deletim diye, içinde bulunduğum meshep, yaşam tarzımdan veya Türk oluşumdan kaynaklı olsa gerek. Vatandaşısın ama neden devletim diyemiyorsun diye bir soru sorsak ve cevabını aramaya çalışsak, devletimizle sorunu olanların sorunlarını daha sağlıklı degerlendirmiş oluruz.
Bir vatanandaş devlete neden devletim diyemez, devleti devlet gibi davranmaz sa, demek ki bu sorunun temel nedeni, devletin devlet gibi davranmamasıdır. Bu konu üzerinde düşünmeye devam edelim isterseniz.
Öncelikle devletin devlet gibi davrnmaması ne demektir. Devletin başlıca görevi vatandaşının yaşam tarzını dış saldırılardan korumaktır. Bunu devlet güvenlik görevi ile yapar. İçtede güçlülerin adaletsizliğine maruz kalan güçsüzleri korur, adaletsizlik yapanları adalete davet eder yasalarıyla uymayanları yarğı kurumu aracılığıyla cezalandırır. Yani yasalar adalat dağıtmak için yapılır, asalarla adalet dağıtılır, adalet ise toplumsal düzenin temelini oluşturur. Devlet vatandaşları arasında adaletsizlik yaparsa ne olur, adaletsizliğe maruz kalan vatandaş devletine devletim derken zorlanır.
Şimdi üç örnek üzerinden bu konuyu biraz daha açalım ne dersiniz? Birinci örneğimiz, türban takan öğrencilerin okula alınmamasıydı nispeten çözüldü, oysaki üniversitlerde giyim kuşam serbestliği vardı. Devlet vatandaşlarına yaşam tarzı dayatmaz, dayatmamalıdır, vatandaşın yaşam tarzını korumakla yaşam tarzı dayatmak çok farlı iki durumdur. Başörtüsü vatandaşın inancı geregi taktığı bir nesnedir. Belkide bunu takanlar bu örtüyü kutsamaktadırlar, kutsalına müdahale gibi alğılayan vatandaş devleti ile ters düşmüş gibi alğı içine girer, devletinin kendisine uzaklaştığını hisseder.
İkinci örnegimiz ise anadil sorunu yaşayan Kürt vatandaşlarıdır. Devletin anadili korumak ve konuşulmasını sağlamak gibi bir görevi olmalıdır. Böyle bir görevi olması gerekirken sen bu dili konuşmazsın derse, bu vatandaş devletim demede zorlanacaktır. Böylede olmuyor mu?
Üçüncü örnek ise alevi vatandaşların durumudur, devlet sunni meshebe yardım ederken onlara karşı mesafeli bir duruş sergilerse veya kayıtsız kalırsa bu vatandaşlar olumsuz düşünmekte haksız sayılırlar mı?
Bütün bunlara kısaca değindikten sonra bu sorunları, algılama ve çözme yetenegi devletimize kazandırmamız gerekmez mi? Gerekir, o zaman yasal düzenlemeler yapılırken dikkat edeceğimiz birinci durum sistemin ve toplumsal düzenin devamı, ikinci durum ise vatandaşların yaşam tarzları olan inanç ve kültürel degerlere dikkat etmektir. Bu vatandaşın dilini, dinini, kültürünü ilgilendiren yasalar yapılırken, yasa yapıcıların kulakları vatandaşların bu konulardaki düşüncelerinde olmalıdır. Devletimize rahatca devletimiz demenin yolu buradan geçmektedir.
İkinci durum ise devletle hükümeti karıştırmamaktır ki bu durumda iki ayaklıdır. Birinci ayağını vatandaş ikici yağını iktidar oluşturur. Vatandaşlar hükümetin uygulamalarını devletin uygulamalarıyla karıştırmamalıdır. Yani gecici bir hükümet gelmiştir, bu hükümetin uslubudur ve hükümetle birlikte degişir bir durumdur.
İkinci durum ise, iktidarın devlet organlarını kendinin gibi kullanmasıdır ki, en vahim yönetim hatasıdır. O kurum devletin dolayısıyla toplumundur, iktidar orada çalışandır, patron vatandaşlardır. O kurumdaki bu kurum benim kurumumdur tavrı muhalefette kalan vatandaşları ciddi rahatsız edecektir. Bu rahatsızlıkta vatandaşların hükümet ve devlet alğısınndaki yanlışlık nedeniyle devlete maledilecek ve vatandaş devlet arasında soğukluk nüksedecektir.
Bütün bunları önceden görerek önlem almak ise devleti yöneten siyasetcilerin, düşünürleri dinleyebilmesindeki yeteneklerine bağlıdır. Yıllar önce İsmail Beşikci diye biri Kürt dili üzerindeki baskılara dikkat çekmek için bazı yazılar yazdı, düşünceler açıkladı, o zamanki devleti yönetenler adamı dinlemek yerine hapse attılar. Sorunun günümüdeki halini hepimiz görmekteyiz. Demek ki düşünürler toplumsal olayların sinir uçlarıdır, toplumunsal bir ses vermektedirler bu sesi dinlemek devleti idare edenlerin en birinci görevidir. Bir sorun var, türban, diyanet ne düşünüyor, vatandaş ne düşünüyor, Üniversitelerin ilahiyat fakülteleri ne düşünüyor, sorunu yaşayan vatandaş grubunun düşüncesi nedir? Sorularına cevap bulmak için dinlemek, araştırmak, soruşturmak ortaya çıkan verilerle de soruna çözüm üretmek devleti yöneten iktidarın işidir. Yani siyaset kurumunun işidir. Siyasetci topluma gözlükle degil mercekle bakmalıdır ki sorunları görrebilsin ve sorun oluşma aşamasında çözüm planını devreye sokabilsin. Devletle vatandaş bağını güçlendirecek kararlar alınabilsin.
Böylece devlet vatandaş kaynaşması sağlanmış olur ki sorun yaşayan vatandaşlarımız sorunları çözülünce çok daha rahat devletimiz diyebilirler.
Devetimize rahat devletimiz diyebilmenin yolunun vatandaşın yaşadığı sorunları çözmekten geçtiğini unutmayalım. Ama vatandaşlarında görev ve sorumluluklarının olduğunu da bilelim ki, iki taraflı devlet vatandaş bağı sağlam olabilsin. Diğer vatandaşlarda gönül rahatlığıyla devletim benim diyebilsin, aynı benim gibi. Selam ve sevgilerimle….
|