|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
DEMOKRATİK YÖNTEMLE SEÇİM YAPMAK |
DEMOKRATİK YÖNTEMLE SEÇİM YAPMAK
Demokratik sistem de iktidarlar seçimle iş başına gelir. Bu seçme işi demokrasinin temelini oluşturur. Çünkü iktidar gücünü kimin kullanacağına karar vermektir bir anlamda seçim yapmak. İktidar gücü devlet aygıtını dikkate aldığımızda ne kadar dikkatle kullanılması gereken bir güç olduğu anlaşılır. Öyle bir güç ki sınırları belli değilse vatandaşların vay haline. Bu nedenle demokrasiler de devletin gücü dağıtılmıştır, yasama, yargı, yürütme arasında. Böylelikle birbirini denetleyen bir sistemin denge içinde işlemesi öngörülmüştür. Bunun içindir ki demokratik seçim nasıl olur üzerinde duracağız bu yazımızda.
Demokrasi örgütlülük rejimidir aynı zamanda, ister örgütlerde isterseniz bağımsız olarak aday olunabilmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Buradan hemen şu çıkmasın, adam bir çok yasa dışı iş yapmış, suçlu aday olamasın tabiî ki. Ama partilerin aday belirleme ve parti dışından bağımsız aday olmanın zorlukları değerlendirilince aday olmanın önündeki engeller ortay çıkıyor ciddi demokratik aksaklıklara neden oluyor. Bunun önündeki engeller kalkmalı parti içinde aday belirleme ve parti organlarında görev alma demokratik hale girilmelidir. Bağımsız aday olacaklara da seçilme kolaylığı sağlanmalı ve ortalama 10.000 oyla seçilen yerlerde 8000 oyla seçilebilmenin önü açılmalıdır. Demokrasilerde etkili örgütlerle haklar talep edilebileceği gibi, bireysel taleplerinde önü acıktır, edilebilir. Ama etkili olabilmesi için örgütlü olarak talep edilmesi önerilir. Bu örgütler meslek örgütleri, işveren örgütleri, sendikal örgütlenmeler, çiftçi örgütleri, yöre örgütleri, çevre örgütleri, hayvan hakları örgütleri olarak değerlendirilebilir. Bütün bunlara sivil toplum örgütleri deriz.
Bu örgütler ne kadar güçlü olursa kendi grubunun haklarını o kadar güçlü savunabilir. Örneğin cevre örgütlerini ele alalım, bir çevre kirliliği söz konusu ve o dönem iktidarda bulunanlar bu kirliliğe duyarsız kalmaktadır. Bu durumda çevre örgütleri bu sorunun çözümü için iktidara baskı yapmalıdır. Bu nasıl olur, tabiî ki yasal yollardan uyarmalar, davalar, tepkiler şeklinde her aşamada da yaptırım olabilmesi için örgütün güçlü olması gerekmektedir.
Örgütler aslında kendi gruplarının hakkını savunurken paylaşım sorunu veya meslek sorunu, çevre sorunu gibi sorunlar ve hakları da çözümüne katkılar sunarak demokratik bir işleyişin ana hatlarını da oluşturmaktadırlar.
Bu örgütlerin içinde başat bir örgüt daha vardır ki bunlar partilerdir. Partilerin amacı iktidara gelmektir, bu amaçla kurulur ve mücadele ederler. Bu mücadele yöntemidir, aslında seçim yapma süreçleri. Seçim yapma süreçleri demokratik olmadıkça ileri demokrasi, sağlıklı demokrasi de mümkün görünmemektedir.
Seçim süreçleri yöntemleri ve demokratik işleyiş içindeki örgütler aslında demokrasinin içini dolduran veya boşaltan olmazsa olmazlarıdır demokrasinin. Simdi partilerden başlayarak demokrasinin ana unsurları olan STÖ örgütleri de inceleyerek, seçim neden yapıyoruz, ne kadar sağlıklı yapıyoruz, seçim süreçlerindeki aksaklıklar nelerdir. Sivil toplum örgütleri demokrasinin işleyişine yeteri kadar katkı sunuyorlar mı sorularımıza cevap aramaya çalışalım.
Biz neden seçim yaparız? En yalın ifade ile bizim adımıza yasalar yapacakları seçmek ve devamında mecliste bizi temsil etmeleri içindir diye biliriz. Vatandaşların seçtikleri vekilleri yasaların yapılmasıyla devletin nasıl işletileceğine karar verirler. Bu karar verişte vekiller vatandaşı dinleyeceğine başkalarını dinlerlerse, o zaman demokratik ahenk bozulur. Bu nedenle vekiller sadece vekili oldukları vatandaşa karşı sorumlu olmalıdır. Bu sorumluluk sınırları ise diğer vatandaşların haklarıdır. Ülkemiz siyasetinde bu işleyiş lidere karşı sorumluluk şeklindedir. Bu durum değişmedikçe lider sultası demokrasinin üzerinde bir otoriteryan bir yapı olarak kalacaktır.
Hele hele başkanlık sistemine geçişin tartışıldığı şu günlerde liderin vekiller üzerindeki azaltılmadıkça başkanlık sistemi otoriter sisteme kaymaya uygun bir yönetim şekli olur ki hiçbir demokratın ve vatandaşın istemeyeceği durumdur.
Vatandaşın istemediği bir durum demokratik meşruiyetini kaybeder, demokrasilerde işleyişe vatandaşın vekilleri karar verir demiştik, vatandaşın vekilleri asıl unsur olan vatandaşı dinlemezde lideri dinlerse kimin vekili olduğu takışılmaya başlanır. Liderlerin vekil adaylarını belirlemedeki olması gerekenden fazla etkisi vatandaşların seçim yapmalarının önünde en önemli engeldir. Liderin ve genel merkezin etkisi sınırlı olmalıdır. Adayları kim seçiyorsa adayda onu temsil eder veya etmeye çalışır. Şu anki uygulamada vatandaşın seçim yapması sınırlıdır, sadece lider ve genel merkezin belirlediği adaylara oy verebilmektedir. Bu durum tersine çevrilmeli lider ve genel merkezler adayların ancak %5-6’sını belirlemelidirler. Bunlar da teknik işlerin gereği gibi yapılmasını sağlayacak kişilerin seçilebilmesi için olmalıdır.
Bu nedenle seçilen vekiller öncelikle seçenlerin çıkarları doğrultusunda kararları etkilemeye çalışmalıdır. Seçen vatandaşların her talebi karşılanmalıdır çıkmasın bu değerlendirmelerimizde, bizde yanlış algılama çok kolay olmaktadır. Demokrasi, özgürlükler rejimidir derler ve karşıdaki marketin camını kırarlar, polise taş atarlar, hızlarını alamazlar özgürlüklerini kullanmak üzere eline silah alıp dağa çıkarlar. Düşünmezler ki benim özgürlük sınırım öncelikle yasal sınırlardır. Arkasından ise diğer vatandaşların özgürlükleridir. Bu dengeyi gözetecek vekillerdir, onları bir bağımsızlaştırabilsek liderlerin elinden.
Bu nedenle vekillerin bir lidere sorumlu isler üç vatandaşa sorumlu olmalıdırlar. Bu sorumluluk demokrasimizin ölçülerini de etkilemektedir.
Dünya ölçekli bir değerlendirmede üzülerek belirtmeliyim ki sıralamamız 89 dur, ve Nikaragua ile paylaşılmıştır..
Vatan Gazetesi'nde yer alan habere göre, Türkiye, Economist dergisinin dünyada demokrasi endeksi araştırmasında, tam demokrasi ve kusurlu demokrasiler arasında yer alamadı. İki yıl öncesine oranla iki basamak geriye düşerek Nikaragua’yla 89’unculuğu paylaşan Türkiye, Tanzanya ve Uganda’nın da bulunduğu hibrit (melez) rejimler grubunda, yerini aldı. Bu durumdan hiçbir demokrat memnun değildir, memnuniyetsizliğimizi her ortamda dile getirelim kusurlu demokrasiyi bırakın, hedefimiz tam demokrasi olmalıdır. Bizi hedefimize götürecek bilgileri ve yöntemleri ilkelerimiz yapmalıyız. Bunun öncelikle yöntemi sivil toplum örgütlerinin ve partilerin iç işleyişleri demokratik hale getirmelidir. Bu demokratik yöntem bütün üyelerin ve hatta zaman zaman halkın katılımı ile aday belirlemelerle yapılmalıdır. Üyelerin yanı sıra üyelerin önerileriyle bağış yapmak suretiyle vatandaşlarda katılabilmelidir. Bu konu başka bir yazı konusu olsun diyerek, ülkemizdeki STÖ örgütlerinin durumuna bir bakalım.
Ülkemizde sayıları azımsanmayacak kadar çok sivil toplum örgütlerinin. Ama bunların içi işleyişlerinde demokrasi adına yaşananlar içler acısıdır. Öyle ki son zamanlarda hatta ön zamanlarda dahil kolay kolay bir derneğin, odanın başkanı seçimle değişmemiştir sanırım. Neden öyle bir seçim sistemi uygulanıyor ki nasıl partilerde lider etkinliği varsa bu örgütlerde de başkan etkinliği lider etkinliğini kat ve kat aşmaktadır. Bu başkanlar koltuklarını ançak bir üst kurula veya siyasete atılarak bırakmayı uygun görmektedirler. Bu işleyişler demokrasimizin dünya demokrasileriyle kıyaslandığında demokrasi dışı kalmasına neden olmaktadır. Demokrasinin omurgası olan sivil toplum örgütleri demokratik yapıya kavuşmadıkça demokrasimizin aksaklığı devam edecektir. Bu aksaklıktan kurtarmak hepimizin görevidir.
Demokratik olmayan kurumlar demokrasinin işleyişine katkı sunabilirler mi? Sunamazlar net cevaptır bu sorunun cevabı… Demokrasiyi işletecek örgütler demokrat değilse demokrasi de olması gereken işleyişte değildir demektir. Biz demokrasimizi iyi işletmek istiyormuyuz, bu soruyu liderlerden ve sivil toplum örgüt başkanlarından başlayarak hepimiz kendimize sorup samimi cevaplar vermeliyiz.
Ben şahsen istiyorum ve bu aksaklıkları sizin gündeminize sunuyorum. Bütün demokratlara da buradan çağrı yapıyorum. Bulunduğunuz her ortamda demokrasi talep edin, bir gün taleplerinizi herkes duyacak demokrasi olması gerektiği gibi işletilecektir.
Son olarak seçime gelelim. Seçimi niye yapıyorsak o nedenle parti tercih etmiş oluyoruz. Biz iktidara gelen partiden ne bekliyoruz, sermayenin güçlendirilerek özel teşebbüslerin daha etkili olmasını devletin kurumlarının bütün hizmetleri bırakmasını mı? O zaman bunu isteyen bir partiye oy vereceğiz. Telekom un satılarak devletin iletişim alanından çekilmesi bir örnektir. Bunu sağlık alanın da bile düşünen partiler var, sağlığı bırakın güvenliği bile özelleştirmeden yanalar. Bunlar liberal partilerdir, sağ partilerin çoğunda az çok liberallik vardır. Bu arada Has-Parti kendisini diğer partilerden ayırarak devletin sosyal ve ekonomik adaleti sağlamakla görevli olduğunu ifade etmektedir. Bu sosyal demokratça bir tavırdır ve sosyal demokratlık da kimsenin tekelinde değildir, sağ partiler ve kendisini sağda veya solda ifade etmeyenlerde bu politikaları uygulayabilir.
İşlere devletin müdahalesi gereklidir diyen partilere mi oy vermek istiyorsunuz? O zaman ekonomide bölünemez diye tabir edilen ve rekabet dışı tutulması gerektiğini düşünen hizmetlerin varlığını kabul eden partilere oy verin. Bu hizmetler, sağlık, güvenlik, toplu taşıma ve nakliye, eğitim gibi zaruri şimdilerde iletişimde ve bilgi paylaşımı da bu alana sokulmalıdır. Bu partilerde sosyalist ve sosyal demokrat partilerdir. Sosyal demokratlar dünya genelinde biraz liberalizme kaymaktadır, ülkemizde de durum farksızdır. Her şeye rağmen sosyal reformları sosyal demokratlar ve sosyalistler yapmalıdır, yapacaklardır. Liberal politikalar insanlığı mutsuz etmekte ve var olan eşitsizliği körüklemektedir. Sosyal demokrat partiler bu ilkelerden vazgeçmemelidir.
Son zamanlarda hangi alanda sorun varsa o alanı ön plana çıkaran parti politikaları oluşturulmaktadır. Bu partilere ne sağcı nede solcu denememektedir. Sosyal adalet alanında sorun varsa o alanı önceliği yapmakta, ekonomik adalette sorun varsa o alanı önceliği yapmaktadır, özgürlükler alanında sorun varsa vatandaşın hakları ve özgürlüklerini öncelikli politikaları olarak belirlemektedirler. Bu tip partiye yeni kurulan Has-Parti örnektir. Nispeten CHP; MHP; AKP de aynı politikaları izlemektedirler. Birisi biraz az diğeri daha fazla olmak şartı ile birbirine yakın politikalar izlemektedirler. Bunun nedeni ise daha çok kitlelere ulaşabilmektir.
Partiler bir birine benzemekte sonuç olarak seçim yapmak daha da zorlaşmaktadır. O zaman başka kıstaslar kullanmamız gerekecektir.
Bunlar ne olaki, mesela antiemperyalist özelliği olabilir mi, kapitalist politikalar karşısında sosyalist politikalar olabilir beklide. Mesela ülkemizin ve dünyanın önemli sorunlarından bir terörizmdir bu konuya yaklaşımı partiler arasında tercih nedenimiz olabilir. Dünyamızı ve bizi ilgilendiren önemli sorunların başında gelen çevre kirliliği ve çevrenin korunmasını öncelik alan partilerimiz neden tercih nedenimiz olmasın. Sosyal politikaları öne alan bir parti, siyasi istikrar arıyorsak güçlü bir iktidardan yana isek ona göre güçlü bir partiye oy verilebilir. Muhalefetin güçlü olup iktidarın her şeyi yapabilme kudretinden yoksun olmasını istiyorsak muhalefeti iyi yapacağını düşündüğümüz bir parti tercih nedenimiz olabilir. İlerde ülkemiz siyasetine nitelik kazandıracağını düşündüğümüz küçük bir partiye oy vererek onun güçlenmesini sağlayabiliriz. Bizim yaptığımız bir yanlışta kazanandan yana tavır koymak bu seçim işinde, bu spor müsabakası değil ki ülke yönetimidir. Biz bir partiyi ve adaylarını tercih ederken aynı zamanda siz ülkeyi yönetecek niteliktesiniz diyoruz. Sırf kazanan partiyi desteklemek adına ülkeyi kötü yönetecekleri veya yönetemeyecekleri iktidara getirmek ne büyük sorumsuzluktur. Ülkemizi iyi yöneteceğine inanmadığımız partiye oy vermeyelim, ama güçlü partilerin de propagandalarına kanıp da yanlış tercih yapmayalım. Büyük partilerin imkânları da hazineden aldıkları payda, arkalarındaki destek de büyük olmakta ve sesi size daha gür ulaşmaktadır. Bu ses yanıltıcı olabilir bu nedenle iyi değerlendirmemiz gerekir.
Bütün bu tercihleri yaparken en önemli ölçümüz partilerin Anayasaya ve kanunlara saygısı olmalıdır. Anayasal ve kanuni olmayan davranışlara sapma olasılığı olan partiler legal görüntüsü ile karşımıza çıkabilir. Nitekim Dünya tarihinin en büyük otoriter yapısını inşa eden Hitler yasal boşlukları kullanarak iktidara gelmiş ve hem kendi milletinin hemde başka milletlerin toplumsal düzenlerini bozmuş, dünyaya kan ağlatmıştır. Bu nedenle partilerin yasalara saygınlığı da önemli bir ölçü olmalıdır. Terörle göbek bağı olan partiler de tercih listemizde yer almamalıdır, Ayrıca sadece bir etnik kökene dayanan partilerde siyasi çerçevelerini o etnik kökenin sorunları üzerine oluşturduğu için diğer toplumsal katmanları yok saymaya meyilli olmaktadırlar, bu nedenle de bu tür partiler tercih sıralamamızda son sıralarda olmalıdır. Kısacası seçeceğimiz parti biraz beni, biraz onu, biraz devleti, biraz vatandaşı düşünmeli ve dengeli bir siyasi çizgisi olmalıdır.
Şunu seçin demek bize düşmez ama seçme işinde ciddi ölçümüz olması gerektiğinin altını çizerek yapacağımız seçimin ülkemize ve toplumumuza hayırlı olmasını dilerim. Selam ve sevgilerimle….
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|