İÇERİK Detay YAZARLARIMIZ
:: Anasayfa
:: Haberler
:: Yazarlar
:: Sesli Makale
:: TARIM
:: ÇEVRE/DOGA
:: KENT ve YAŞAM
:: SAĞLIK
:: BİLİMSEL GELİŞMELER
:: İNANÇ
:: SİYASET
:: ÇALIŞMA HAYATI
:: DÜŞÜNSEL
:: TOPLUMSAL
:: SAGLIK İÇİN SPOR
:: KİŞİSEL GELİŞİM
:: EKONOMİ
:: EGİTİM
:: YARGIDAN
:: GÜVENLİK
:: TEKNOLOJİ
:: HOBİLER
:: MAĞAZİN
:: TOPLUMSAL YÖNLENDİRME HABERİ
:: DOGAL AFETLER
:: ULUSLARARASI(DİPLOMASİ)
:: KÜLTÜR-SANAT
:: İNSANLIK
:: TARİH
:: İLETİŞİM
Genç Yazarlarımız
Reklam

İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!

H.z. Muhammed


Adrese Git
19 MAYIS 1919

 

 

19 MAYIS 1919 MİLLETİN ÜLEKENİN DURUMU

 

19 MAYIS 1919 BİR ÜLKENİN VE MİLLETİN KURTULUŞ MÜCADELESİNİN BAŞLADIĞI GÜNDÜR.

19.MAYIS.1919 BİR KURUCU İRADENİN HAREKETE GEÇEREK MİLLİ UNSURLARI KURTULUŞ SAVAŞINA DAVET ETMEYE BAŞLADIĞI GÜNDÜR.

19.MAYIS.1919 ANADOLU HALKININ BU DAVETE İCABET ETTİĞİ GÜNDÜR.

19.MAYIS1919 OSMANLI İMPARATORLUGUNUN YIKILDIĞI, YENİ DEVLETİN TEMELLERİNİN ATILDIĞI GÜNDÜR.

19.MAYIS.1919 HASTA ADAM DENEN TOPLUMUN HASTALIKTAN KURTULDUĞU AYAKLANDIĞI GÜNDÜR.

19.MAYIS.1919 TÜRKİYENİN VE MİLLETİMİZİN ÜZERİNDEKİ ÖLÜ TOPRAGINI ATTIĞI GÜNDÜR.

19.MAYIS.1919, 29.EKİM.1923 TARİNDE KURULAN CUMHURİYETİN TEMELİNİN ATILDIĞI GÜNDÜR.

92 YIL ÖNCE 19.MAYIS.1919 DA SAMSUNA CIKAN, BU CIKIŞIYLA KURTULUŞ MÜCADELESİNİN ATEŞİNİ YAKAN KURTARICI VE KURUCU LİDERİMİZE, BU MÜCADELEDE ONA DESTEK OLAN SİLAH ARKADAŞLARINA, O İMKÂNSIZLIK İÇİNDE BU MÜCADELEYİ AZİMLE, SABIRLA KARARLILIKLA SÜRDÜREN VATANDAŞLARIMIZI SAYGI VE ŞÜKRANLARIMIZLA ANIYORUZ.

 

O günleri yaşayandan, uygulayandan duymak ve dinlemek için size nutuktan bazı bölümleri sunuyoruz.

Nutuk bir tarih kitabımıdır evet, nutuk bir biyografi kitabımıdır, evet, nutuk bir kurtuluş savaşı destanımıdır, evet, bu destansı kitap milli bir hazinedir, bize bir milli ruh ve kişilik kazandıracaktır. Okuyalım, okunması için önerilerde bulunalım.

 

OGÜNÜN ŞARTLARIDA KURTARICI VE KURUCU LİDERİMİZİN DÜŞÜNCELERİ VE DUYGULARI

 

1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

 

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

 

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir'e çıkartılıyor.

 

Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

 

Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Heybeti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.

 

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve

başarıyla çalışıyor.

 

MÜFETTİŞLİK GÖREVİMİN GENİŞ YETKİLERİ

 

Benim, bu iki kolorduya doğrudan doğruya emir ve komuta vermekten daha ileri bir yetkim vardı ki, müfettişlik bölgesine yakın olan askerî birliklere de tebligat yapabilecektim. Aynı şekilde bölgemde bulunan ve bölgeme komşu olan illere de tebligatta bulunabilecektim.

 

Bu yetkiye göre, Ankara'da bulunan 20'nci Kolordu ve bunun bağlı bulunduğu müfettişlik ile, Diyarbakır'daki kolordu ile ve hemen hemen Anadolu'nun bütün sivil yönetim amirleriyle ilşkiler kurabilecek ve yazışmalar yapabilecektim.

 

Bu geniş yetkinin, beni İstanbul'dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadıyla Anadolu'ya gönderenler tarafından, bana nasıl verilmiş olduğu garibinize gidebilir. Hemen ifade etmeliyim ki, onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler. Ne pahasına olursa olsun, benim İstanbul'dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe Samsun ve dolaylarındaki güvensizlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun'a kadar gitmekti. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genelkurmay'da bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular; yetki konusu ile ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım. Hattâ Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa , bu talimatı okuduktan sonra, imzalamaya çekinmiş; anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.

 

BENİM KARARIM

 

Efendiler, ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti onun istiklâli padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti.

 

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak isteniyordu?

 

O halde ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi?

 

Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milIî hâki'miyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!

 

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

 

DÜŞÜNÜLEN KURTULUŞ ÇARELERİ

 

Şimdi Efendiler, müsaade buyurursanız size bir soru sorayım : Bu durum ve şartlar karşısında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilirdi?

 

Açıkladığım hususlara ve yaptığım gözlemlere göre üç türlü karar ortaya atılmıştır.

 

Birincisi, İngiliz himâyesini istemek

 

İkincisi, Amerikan mandasını istemek,

 

Bu iki türlü karar sahipleri, Osmanlı Devleti'nin bir bütün halinde korunmasını düşünenlerdir. Osmanlı topraklarının çeşitli devletler arasında taksimi yerine, imparatorluğu tek bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı tercih edenlerdir.

 

Üçüncü karar, bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmuştur. Söz gelişi, bazı bölgeler kendilerinin Osmanlı Devleti'nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmama tedbirlerine başvuruyordu. Bazı bölgeler de Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılacağını ve Osmanlı ülkesinin taksìm edileceğini oldubitti kabul ederek kendi başlarını kurtarmaya çalışıyordu.

 

Bu üç türlü kararın gerekçesi yaptığım açıklamalarda yer almıştır.

 

ORDU İLE TEMAS

 

Şimdi Efendiler, ilk iş olmak üzere, bütün ordu ile temasa geçmek gerekiyordu. Erzurum'daki 15' inci Kolordu Komutanı'na 21 Mayıs 1919'da yazdığım bir şifrede :

 

"Genel durumumuzun almakta olduğu tehlikeli şekilden pek üzüldüğümü ve elem duyduğumu, millet ve memlekete borçlu olduğumuz bu son vicdan görevini yakından, ortak bir çalışma ile yerine getirmemin mümkün olacağı inancı ile bu son memuriyeti kabul ettiğimi; bir an önce Erzurum'a gitmek isteğinde bulunduğumu, ancak, Samsun ve dolayları güvenlik yetersizliği yüzünden kötü bir sona uğrama tehlikesi ile karşı karşıya geldiğinden, buralarda birkaç gün daha kalmak zarureti doğduğunu bildirdikten sonra, beni şimdiden aydınlatmaya yarayacak hususlar varsa bildirilmesini rica ettim.

 

Gerçekten de Samsun ve dolaylarında Rum çetelerinin Müslüman halka saldırması ve zaten vasıtasız bırakılmış olan bölge yöneticilerinin yabancıların da işe karışmaları yüzünden hiçbir tedbir alamaması, durumu güçleştirmişti.

 

Tanıdığımız ve kendisinden büyük enerji beklediğimiz bir zatın Samsun'a mutasarrıf olarak tayinini sağlamak için teşebbüste bulunmakla birlikte, 3'üncü Kolordu Komutanı'nı geçici olarak Canik mutasarrıflığına atadım. Bölgede elden gelen bütün tedbirlerin alınmasına, özellikle halkın gerçek durum üzerinde aydınlatılmasına ve orada bulunan yabancı birlik ve subaylardan çekinmeye ve korkmaya gerek olmadığının anlatılmasına önem verildi ve hemen o bölgede millî teşkilât kurulmasına girişildi.

 

23 Mayıs 1919'da Ankara'da bulunan 20'nci Kolordu Komutanı'na : Samsun'a geldiğimi, kendisi ile daha sıkı ilişki kurmak istediğimi ve İzmir dolaylarına dair daha kolaylıkla alabileceği bilgilerden haberdar olmak istediğimi bildirdim.

 

Bu kolordunun durumu ile daha İstanbul'da iken ilgilenmiştim. Güneyden Ankara bölgesine trenle nakli söz konusu idi. Bu nakliyatın engellenmekte olduğunu anlamış bulunduğumdan, İstanbul'dan hareketim günlerinde Genelkurmay Başkanı olan Cevat Paşa'dan,kolordunun trenle nakli gecikirse, karadan yürüyerek Ankara'ya sevkini rica etmiştim. Bundan dolayı sözünü ettiğim şifreli telgrafımda,20'nci Kolordu birliklerinin bütün mevcudu ile Ankara'ya gelmeyi başarıp başaramayacağını sordum. Canik sancağı hakkında bilgi verdikten sonra, bir iki güne kadar Samsun'dan karargâhımla bir süre için Havza'ya gideceğimi ve mutlaka Samsun'dan hareketimden önce beni aydınlatacak bilgileri beklediğimi yazdım.

 

20'nci Kolordu Komutanından, üç gün sonra 26 Mayıs 1919'da aldığım cevapta İzmir'den düzenli bilgi alamadıklarını, Manisa'nın da işgal edildiğini telgraf memurlarının haber verdiğini, kolordunun Ereğli'de bulunan birliklerinin hepsini trenle nakletmeyi başaramadıklarından karadan yürüyüşe başladıklarını, ancak aradaki uzaklık dolayısıyla Ankara'ya ne zaman varacaklarının belli olmadığını bildiriyordu.

 

Kolordu Komutanı aynı telgrafında Afyonkarahisar'da bulunan 23'üncü Tümen'in mevcudunun azlığından ve orada ellerine geçen erleri bu tümene göndermekte olduklarından söz ettikten sonra, Kastamonu ve Kayseri dolaylarından, güvenlik bozucu bazı olaylarla ilgili haberler gelmeye başladığını bildiriyor ve zaman zaman bilgi vereceğini yazıyordu.

 

27 Mayıs 1919 tarihinde, Havza'dan, 20' nci Kolordu Komutanı'ndan ve aynı zamanda bu kolordunun bağlı bulunduğu Konya'daki Ordu Müfettişliği'nden, Afyonkarahisar'daki tümenin takviyesi için hangi kaynaklardan yararlanılmakta olduğunu ve kuvvetinin arttırılmasına maddi imkân bulunup bulunmadığını, bugünkü şartlara ve durumumuza göre bu tümene nasıl bir görev verilmesinin düşünüldüğünü sordum.

 

Kolordu Komutanı, 28 Mayıs 1919'da sorduğum hususlarla ilgili bilgi veriyor ve 23'üncü Tümen düşman bir işgal durumu karşısında yerini terketmeyecek ve saldırıya uğrarsa bölge halkından alacağı yardımla kendi kesimini savunacaktır diyordu.

 

Ordu Müfettişi de 30 Mayıs 1919'da verdiği cevapta 23'üncü Tümen, Karahisar'daki güvenliği korumakla birlikte, her türlü işgal olayına her türlü vasıtayla karşı koyacaktır diyordu. Bu vasıtaların hazırlanmakta olduğunu ve Konya'da orduya yardımcı olabilecek bir kuvvetin hazırlanmasına çalışıldığını, ancak bu kuvvetin bir adının ve ünvanının bulunmadığını bildiriyordu.

 

Ben, müfettişliğe yazdığım telgrafta, Konya'da bir vatan ordusu kurulmaktadır, diye bazı haberler yayılmıştır, bunun içyüzü ve teşkilatı nedir demiştim. Böyle bir soruyu yöneltmekten maksadım, biraz da onları özendirmek ve harekete geçirmekti. Müfettişliğin verdiği son bilgi bunun üzerinedir.

 

Kolordu Komutanı bu açıklama isteğime Konya'da vatan ordusunun kurulduğundan haberdar değilim demişti.

 

20' nci Kolordu ve Konya'daki Ordu Müfettişliği ile kurduğum temas sonunda edindiğim bilgilerden, dikkat ve uyanıklığı gerektiren noktaları 1 Haziran 1919'da Erzurum'daki 15'inci Kolordu, Samsun'daki 3' üncü Kolordu ve Diyarbakır'daki 13' ncü Kolordu Komutanlarına bildirdim.

 

Trakya'da bulunan kuvvet ve komuta durumunu bilmiyordum. O bölge ile de temas kurmak gerekiyordu. Bu maksatla İstanbul'da, Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa'dan 16 Haziran 1919'da özel şifre ile - Cevat Paşa ile İstanbul'dan ayrıldığım gün gizli ve özel bir şifre kararlaştırmıştık-, Edirne'de Kolordu Komutanının kim olduğunu ve Cafer Tayyar Bey'in nerede bulunduğunu sordum. Cevat Paşa 17 Haziranda cevap verdi. Cafer Tayyar Bey'in 1'inci Kolordu Komutanı olarak Edirne'de bulunduğunu öğrendim.

 

Amasya'dan 18 Haziran 1919 tarihinde, Edirne'de 1'inci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey 'e şifre ile verdiğim direktifte başlıca şu hususları belirttim : Millî istiklâlimizi boğan ve vatanımızın parçalanması tehlikelerini hazırlayan İtilâf Devletleri'nin yaptıkları, İstanbul hükûmetinin esir ve güçsüz durumu sizce de bilinmektedir.

 

Milletin kaderini böyle bir hükûmetin eline teslim etmek, yıkılmaya mahkûm olmaktır.

 

Trakya ve Anadolu'daki millî teşkilâtların birleştirilmesi ve milletin sesini bütün gürlüğü ile dünyaya duyurabilmesi için, güvenli biryer olan Sivas'ta ortak ve güçlü bir hey'et kurulması kararlaştırılmıştır.

 

Trakya Paşaeli Cemiyeti, yetki sahibi olmamak üzere İstanbul'da bir hey'et bulundurabilir.

 

Ben İstanbul'da iken Trakya Cemiyeti üyelerinden bazılarıyla görüşmüştüm. Şimdi zaman geldi. Gereken kimselerle gizlice görüşerek derhal teşkilât kurunuz ve benim yanıma da temsilci olarak değerli bir iki kişi gönderiniz. Onlar gelinceye kadar Edirne ilinin haklarının savunucusu olmak üzere, teşkilât üyelerinin beni vekil seçtiklerini belirten imzalı bir belgeyi kendi imzasıyla ve şifreli telgrafla bildiriniz.

 

İstiklâlimizi kazanıncaya kadar, bütün milletle birlikte fedakârca çalışacağıma mukaddesatım üzerine yemin ettim. Artık benim için Anadolu'dan hiçbir yere gitmemek kararı kesindir.

 

Trakya'nın manevî gücünü yükseltmek maksadıyla bu talimâta şu bilgileri de ekledim : Anadolu halkı baştan aşağı bölünmez bir bütün haline getirildi. Kararlar, istisnasız, bütün komuta hey'etleri ve arkadaşlarımızla birlikte alınıyor. Vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizimle beraberdir. Anadolu'daki millî teşkilât ilçe ve bucaklara kadar genişledi. İngiliz himayesi altında bağımsız bir Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve taraftarları yola getirildi. Kürtler Türklerle birleşti.

 

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

 

Bu kararın dayandığı en güçlü muhakeme ve mantık şuydu :

 

Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.

 

Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

 

Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...

 

O halde, ya istiklal ya ölüm!

 

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik!

 

Peki efendim. Öteki karalara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi?

 

Şu farkla ki, istiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.

 

Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakarlığı göze alarak istiklalini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği taktirde, bu istiklale kazanılmış gözüyle bakılamazdı. Artık ,vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabirdi?

 

Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?

 

Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışkın olmadığı bazı konulara dokunmak gerekiyordu. Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı sanılan hususların dile getirilmesinde kaçınılmaz bir zaruret vardı.

 

Osmanlı Hükumeti'ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.

 

MİLLİ SIR

 

Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse, diyebilirim ki, ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.

 

CUMHURİYET'İN İLANI KARARINI NEREDE VE KİMLERE SÖYLEDİM

 

Yemek sırasında : "Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz" dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemegi bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşlar ı görevlendirdim.

Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz!

 

Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların da aslında ve tabiî olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki, o sırada Ankara'da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyetin ilân edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.

 

CUMHURİYET'İN İLANI İLE İLGİLİ KANUN TASARISINI İSMET PAŞA'YLA BİRLİKTE HAZIRLADIK

 

O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya'da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)'nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim : Birinci maddenin sonuna "Türkiye Devleti'nin hükûmet şekli Cumhuriyettir" cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim : "Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükûmetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar vasıtasıyla yönetir."

Bundan başka Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun temel madelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddelerle de değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı :

 

"Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir."

 

"Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclis'e ve Bakanlar Kurulu'na başkanlık eder."

 

"Madde - Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar, Başbakan tarafından ve yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclis'in onayına sunulur. Meclis, toplantı halinde değilse, onaylama, Meclis'in toplantısına bırakılır."

 

Bu mûddelere, komisyonda ve Meclis'te din ve dil ile ilgili bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.

 

TEKLİFİM PARTİ GRUBU'NDA VE HEMEN ARKASINDAN MECLİSTE GÖRÜŞÜLDÜ VE "YAŞASIN CUMHURİYET" SESLERİ ARASINDA KABUL EDİLDİ

 

Abdullah Azmi Efendî'nin, "meselenin önemi meydandadır. Görüşme devam etsin" diye yükselen itirazına rağmen yeterlik teklifi kabul edildi. Ondan sonra teklifimin bütünü ve arkasından da maddeler birer birer okunarak görüşüldü ve kabul edildi.

Efendiler, Parti Grubu toplantısına son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat 18.00 idi. Kanun teklifi, Kanun-ı Esasî Encümeni tarafından usulen incelenip tutanağı hazırlanırken, Meclis diğer bazı işlerle meşgul oldu. Sonunda, Başkanlık kürsüsünde oturan Başkan Vekili İsmet Bey (Paşa) Meclis'e şu bilgiyi verdi :

 

"Kanun-ı Esasî Encümeni, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda değişiklikler yapılması ile ilgili tasarının öncelikle ve derhal görüşülmesini teklif ediyor. "Kabul!" sesleri üzerine, tutanak okundu. Teklif edildiği gibi öncelikle görüşüldü. Nihayet, kanun, birçok konuşmacının "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi.

 

TÜRK GENÇLİĞİNE BIRAKTIĞIM EMANET

 

Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım.

Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

 

Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

 

Bu sonucu, 'Türk gençliğine emanet ediyorum.

 

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

 

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

 

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

Nutuk 19. mayıs daki ülkemizin haliyle başlamakta, ve gençliğe ülkeyi ve cumhuriyeti emanet bırakarak bitmektedir.

Büyük önder rahat uyu emanetin emin ellerde ve ilerlemesini sürdürmektedir.

SON OLARAK GÖKDEN GÖK ÇÖKMEDİKCE, YERDEN YER YARILMADIKCA, ÜLKEMİZE VE CUMHURİYETİMİZE SAHİP CIKILACAKTIR. Selam ve sevgilerimizle...

 

Bu Üyenin Diğer Yazıları
CHP TARTIŞMANIN KEYFİLİĞİ
MUARREM İNCE'YE İNCEDEN SELAMLAR!!!
ADAY OLMA ve SEÇME HAKKI ÖNÜNDEKİ ENGELLER!!
Ak Parti Neden Hala Birinci Parti?!
ŞERİATA (hukuka) BAK HIZAYA GEL!!
Yerelden Küresele, Küreselden Evrensele Bağ?
DEMOKRASİ DARALMASI ve CHP
Tanzim Satışlara Farklı Bakış
CHP’YE KIZMA PARTİSİ
Kriz Kimin Krizi? İşsizin mi?
CHP'NİN İÇ SORUNU ÜLKE SORUNUNA DÖNÜYOR
DEMOKRASİ AHLAKI (CHP'de Demokrasi Krizi)
CHP DE, NE OLUYOR?
CHP DE LİDER BELLİ OLDU
CHP ve DAHA DEMOKRATİK BİR CHP
CHP’Lİ KONGRE DELEGELERİNDEN RİCAMDIR!!
((CHP Lider ve Genel Merkezi Sorunu Üzerine))
SİYASETTE PARA GÖLGESİ
DEMOKRASİMİZ DEMOKRATİK Mİ?
(CHP 36’ın Kurultayının ardından Konuşmalar)
CHP'NİN TOPLUMSAL BAĞ SORUNU!!!
RIZIK(AZIK) PAYLAŞIMINDAKİ SORUNLAR
UYGARLIK YARIŞI
YAŞAM TARZLARINA MÜDAHALE
CHP^NİN ADALET TALEBİ
ADALET
CHP, MHP’YE BENZEYECEK Mİ?
HAYIR CEPHESİ/HAYIR C-H-P’Sİ
HAYIR KOALİSYONU
GERCEK ENFLASYON
PKK+PYD Kimin Vekil Savaşcısı?
VATANDA VATANDAŞ BİRLİGİ
KÜRTLERİN TERÖRE TEPKİSİ
HDP’NİN CEZAİ EHLİYETİMİ YOK?
SİSTEM MUHALİFLERİ
ÖRGÜTSÜZ DEMOKRASİ
CHP (Cumhuriyet Halk Partisi)
SİYASETE SAĞDAN SOLDAN BAKIŞ
CHP'YE ÖRÜLEN SOSYOLOJİK DUVARLAR
ÇİCEK PASAJI
BİRLİKTE YAŞAMA
ADALAR BOZKIR VE ZEYTİN
CHP'YE ALGI OPERASYONU
ŞEHİT CENAZELERİ ŞOV YERİMİ?
CANAKKALE, VATAN AŞKININ ZİRVESİDİR
DOĞRU NEFESİN ÖNEMİ
DEMOKRASİ OYUNU
CHP BARIŞ İÇİN DİYARBAKIR DA
MİTİNGE BOMBA
KÜRT HALKI DURDURMALI
KÜRTLER /TÜRKLER NE İSTİYORLAR?
BARIŞ, barış, BARIŞ
PARA ŞAŞKINLARI
DEMOKRATİK SEÇİMLER İÇİN GERİLİMSİZ ORTAMLAR
SİYASAL KÖRLÜK
ADAYLAR KİMİ TEMSİL EDER?
GERİLİM SİYASETİ !
MUHALEFET KOALİSYONU
KENTLER DE, TUVALET SORUNU
RÜZGAR SOLDAN YANA ESİYOR
MAHKEME DEN KORKMAK!!
10 KASIM DA ATATÜRK ÜZERİNE DÜŞÜNMELER
KÜLTÜR VE ZENGİNLİK
KAZALAR KADER Mİ?
CHP VE SOSYAL DEMOKRASİ
BELEDİYE ÇALIŞANLARININ HUZURSUZLUĞU
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
TERCİHLERE SAYGI
MUHALEFET KOALİSYONU
ZAMAN MAKİNESİ
AVUKAT GAZETECİLER
AŞURE
TOPLUMUMUZUN VE SOLUN SOL SORUNU
VATANDAŞSAN YANDIN!!!
SOSYAL DEMOKRAT, CHP
AH CHP, VAH CHP
CHP 90 YAŞINDA
BARIŞ, BARIŞŞ DİYE HAYKIRALIM!!
RANT MI, ARTI DEGER EKONOMİSİ Mİ?
MAĞDURİYET DEN MAĞRURLUGA TERFİ!!
CHP'YE SOSYAL DEMOKRASİ YOLU GÖZÜKTÜ
1 MAYIS DA EMEKCİLER
DEVLETE DEVLETİM DİYEBİLMEK
TEK SES, ÇOK SES NE DEMEKTİR
ÜCRETTE ASGARİ, ÇALIŞMADA AŞIRI
SANAL İHTİYAÇLAR, GERÇEK KRİZLER
ENGELLİLERİMİZ
NET BÜYÜME
BARINMA, BARINAK
ZENGİNLERİN TOPLUMSAL SORUMLULUKLARI
DEMOKRASİ TEHLİKEDE Mİ?
KÜRT VE TÜRK HALKINA
TÜRKİYENİN EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ
17 AĞUSTOS BARINMA DEPREMİ
HÜSEYİN AYGÜN VE KÜRT HALKI
TEMSİL (Siyasi, görev, inanış, düşünüş)
Toplumsal güven bunalımı
ÇEVRE KİRLİLİĞİ VE CANLILIĞIN AZALMASI
CHP-KONGRELERİ
OKUSAK
TOPLUMSAL DÜZEN ve TERÖR
Çevre kirlenmesi
İLERLEME-KALKINMA
Bir demokratın anıları
DÜNYADA VE TÜRKİYEDE 1 MAYIS
DEMOKRASİ TALEBİ
Paylaşmak
KÜRT HALKININ TOKATI!!
Kadın+Erkek= İnsan
CHP’NİN OKLARININ YÖNÜ
28 ŞUBAT
DEĞER BULDUKLARIMIZA BAKALIM
MUHALEFET KOALİSYONU
TOPLUMSALLIK
KAOS ORTAMINDA İKTİDAR VATANDAŞ GÖREVLERİ
CHP’NİN KISA OKLARI VE SİLİK OKU
BARIŞ
İNSAN HAKLARI
MEÇLİSE GİRMEMEK DEMOKRATİK YÖNTEM MİDİR?
DEMOKRATİK YÖNTEMLE SEÇİM YAPMAK
19 MAYIS 1919
YOZLAŞTIRILAN DEMOKRASİMİZ
LAİKLİK
KADIN
SOSYAL DEMOKRASİ
24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ(Eğitime Bakış)
PARTİLERDE (CHP) DEMOKRASİ OYUNU BİTİYOR MU?
CUMHURİYETİN VE DEVLETİNİN NİTELİKLERİ
YENİ OLUŞTURULACAK HSYK’YA AĞIR SORUMLULUKLAR
SİYASET  
VATANDAŞ, CHP ve CHP’Lİ
HÜSEYİN BENEK

TOPLUMSAL  
KRİZLERİN TEMELLERİ
FİKRİ ADİL

ÖNERİLER  
UYUŞTURUCUNUN KİŞİLERE VE TOPLUMA ETKİLERİ
DERMAN ABİ

TOPLUMSAL  
DİNDAR, DİNSİZLER!!! DİNSİZ DİNDARLAR!!
SITDIK FANİ

TOPLUMSAL  
TARIM ve HAYVANCILIKTA ÜRETİCİ SORUNLARI
M.Akif GÖKALP

TOPLUMSAL  
CUMHURİYETİN YÜZÜ KADINLAR
Nevval SEVİNDİ

TARİH  
TÜRKLERİN TARİHDE YERİ ve ÖNEMİ
Tomris VAKANÜVİS

ŞİİR  
NORMALİ AŞMAK!
AHSEN'E SEVDALI

SİYASET  
CHP TARTIŞMANIN KEYFİLİĞİ
AYDIN FİKİRLİ

GELECEK  
YAPAY ZEKA ve METAVERSE NEDİR?
Şahin KAHİN

Reklam

“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."

                                    M.Kemal Atatürk


Adrese Git
Sitemiz en iyi 1024 x 768 çözünürlükte ve Internet Explorer ile görüntülenir...
EpoxSoft