|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
AYDIN KİMDİR? |
AYDIN KİMDİR?
“Bir şeyin yalan olduğunu anladık mı kutsallığına artık inanmıyoruz demektir; bunun için kutsal yalan” sözü,bir şeyin hem köşeli,hem de yuvarlak, hem katı hem de biçimsiz olduğunu söylemek gibi bir saçmadır.Ama duygularını birer düşünce saymaktan çekinmeyenler böyle saçmalıklarla kolayca bağdaşabiliyorlar.
Bir takım doğruların gizlenmesi gerektiğini ileri sürmek eski kibarlık, asillik, aristocratie düşüncesinin bir kalıntısıdır....onların bilmesinden bir kötülük gelmez,ama küçüklere,kibar olmayanlara,kölelere sakın açmayın! Eski acunun kibarlığı, aristokratlığı yıkıldı,ama onun yerine aydınlar türedi...
Bilgili insan halk arasındaki deyimle bir ayaklı kütüphane olabilir. Ya da popüler kültüre uygun referansları bilir. İyi ve önemli bir okuldan mezun olmuş ve bir kaç dil bilen uzman profesyonel olabilir. Buradaki bilgi yeniden bir kültürel üretim için,yeni ve özgün bir fikrin üretiminde kullanılamaz da, çok bilmişlik sergilerse bu insana bilgili dememizde bir sakınca yoktur. Yarışma programlarında para kazanabilir, bir uzman kimlikle iş yapabilir ya da çok özel bir jargon kullanarak karşısındaki insanların kendilerini hiçbir şey hissetmelerine neden olabilir. Bu nedenle önemli alkış alır.Anlamadığımıza göre çok önemli şeyler söyledi duygusu buradan su emer.
Aydın sözcüğü ise entellektüele eş anlamda kullanılmasına karşın “entel” bir aşağılama ve küçümsemeyle birlikte anılmaktadır.Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi aydınları vardır.Bu aydınların karizması,devlette yeri ve kariyerleri vardır.
Aydınlara ilişkin olumsuz düşünce ve duyguların yoğunlaşması 1950 ile başlar ama 1960lardan sonra düşmanca bir ilişkiye dönüşür. Devletle aydın ve halkla aydın arasındaki ilişkiler kökten değişikliğe uğrar. Entelektüele daha fazla ve damıtılmış bir anlam yüklenmektedir. Anlama yetisiyle donanmış,duyuların karşılığı olarak anlama gücüne ağırlık veren insandır.Etimolojik olarak böyle bir anlam içermesine karşın Türkçede aydın ve münevver karşılığı kullanılan “entellektüel” 1980 sonrası dalga ğeçilen bir kavramdır.Üstelik bu dalga geçmede Türkiye yalnız değildir.Yirminci yüzyılın ortalarına kadar entellektüel, entellektüalizm ve entelijansiya gibi sözcükler İngiltere’de olumsuz tınlamalarla kullanılmıştır. Raymond Williams bu olumsuz tutumun hala sürmekte olduğunun da açık olduğunu söyler.
“İnsan,olacaksa,kendisi için,kendisine rağmen,kendisine karşın aydın olur, kaçınılmaz biçimde,” diyen Ortega için,”Gerçek aydının özgül etkinliği gerçeği zahmetle araştırmak,bulur bulmaz da,ne pahasına olursa olsun,kendisini bin parça edeceklerini bilse, açıklamaktır;aslında “çölde feryat eden” biridir o,çünkü gerçek ancak yalnızlıkta bulunur.Aydın,halka karşı,kamuoyuna karşı,yerleşik sanılara karşı fikir yürütür.Bu nedenle yazgısı anlayışsızlıkla karşılanmak ve halk tarafından sevilmemektir.Misyonu karşı çıkmak ve kandırmaktır.” Aydın gelene ağam gidene paşam demez!
Edward Said ise şunları diyor:Hepimiz bir toplumda yaşıyoruz;kendi dili,geleneği ve tarihi olan bir milliyetin mensuplarıyız.Entellektüeller bu fiili durumların ne ölçüde kölesi,ne ölçüde düşmanıdırlar?Aynı şey entellektüellerin kurumlarla (akademi,kilise,mesleki örgüt)ve zamanımızda entelijansiyayı olağanüstü ölçüde kendi saflarına katan dünyevi iktidarlarla olan ilişkisi için de geçerlidir. Wilfred Owen’ın belirttiği gibi “mürekkep yalamışların tüm halkı bir kenara itip/devlete bağlılıklarını ilan etmeleri” sonuçta gerçekleşmiştir.
Benda’nın,entellektüelleri , insanlığın vicdanı olan süper yetenekli,ahlaki donanımları gelişkin filozof krallardan oluşan bir avuç insan olarak gösteren ünlü tanımı vardır.Benda’ya göre bugünkü entellektüellerin sorunu , sahip oldukları ahlaki otoriteyi sekterlik,kitle dalkavukluğu,milliyetçi çığırtkanlık,sınıf çıkarları gibi “kollektif duyguların” örgütlenmesi adını verdiği şeye devretmiş olmalarıdır.Bunları 1927’de yazıyordu.
Edward Said;”entelektüelin toplumda,sadece kimliksiz bir profesyonel,salt kendi işine bakan bir sınıfın yetenekli bir üyesi olmaya indirgenemeyecek özgül bir kamusal role sahip bir birey olduğu”konusunda ısrarcıdır.
Buna karşın salt kamusal alana ait,sadece bir hareket,dava ya da konumun sözcüsü veya simgesi olan bir entellektüel de olamaz der.
Ayrıca burada toplumun karanlık zamanlarda entellektüelden yaşadıkları acılara tanıklık beklediğini ,onun adına konuşup onu temsil etmesini istediklerini bilir.Oscar Wilde’ın kendisi için kullandığı tanımı ödünç alırsak der,entellektüeller yaşadıkları dönemle simgesel bir ilişki içindedirler her zaman:halkın kafasında sürmekte olan bir mücadele ya da savaşmakta olan topluluk yararına seferber edilebilecek bir başarıyı,ünü ve şöhreti temsil ederler.Elbette,entellektüellerin kendi etnik ya da ulusal toplulukları adına yapılan kötülüklere kör kalmalarına yol açan kendini üstün görme ve haklı çıkarma tarzı tuzaklara düşüp daha fazla popüler olmaları da kolaydır. Bu Batı da çok yapılmıştır ve sömürgecilik hep haklı çıkmıştır.
Entellektüelin ideal olarak özgürleşmeyi ve aydınlanmayı temsil ettiğini,ama bunları birer soyutlama ya da hizmet edeceği kansız cansız,nerede olduğu bilinmeyen tanrılar olarak görmemesi gerektiğini Said vurgular
Toplumla entellektüel arasında olan bu ilişkinin durduğu ayaklar; dil, kültür ve özerkliktir. Dil zihinsel kalıpları ve düşünme biçimini üreten araçtır. Entellektüelin dille olan ilişkisi çok sıkı olduğu için toplumla ilişkisini de bence belirlemektedir.
Entellektüelin kimlik sorunuyla yakın ilişkisinin beslendiği yer siyaset arenasıdır. Kimliği olan bir entelektüel sınıf
Siyaset arenasının nefes almasını sağlar. Kamu çıkarına sadece ama sadece doğruyu söyler. Gerçekliğin zedelenmesini önler.
Nevval Sevindi – vatandasfikri.com – 22.1.2024
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|