|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
DEMOKRASİ ve KÜLTÜR |
DEMOKRASİ ve KÜLTÜR
Bizde maddi olanın karşıtı gibi konan “kültür” kavramının araçları maddidir.Örğütler , dernekler, kurumlar, okullar, tüm kendilerine ilişkin şeylerle birlikte kültürden sayılırlar. İnsanlar arasındaki her çeşit karşılıklı etkileşmelere, her türlü yapı yaratma alışkanlıklarına, bütün “manevi” ve “maddesel” yapıt ve ürünlere kültür denir.
Ortega’ya göre, insan tam anlamıyla bir “kültür” yaratığıdır, baştanbaşa bir “yaşamsal tehlike” olan yaşamında, içinde mutlu olabileceğini sandığı ikincil bir dünya olarak kültürü yaratır. Kültürsüz yaşam sakat, bozguna uğramış, sahte yaşamdır.*(Ortega Y Gasset Tarihsel Bunalım ve İnsan
1982’de UNESCO’nun önderliğinde yapılan Meksika konferansında da , “kültür, her bireyin ve her topluluğun yaşamında temel öğedir” düşüncesi öne sürülerek, hedefi insan olan kalkınmanın önemli kültürel bir boyutu olduğu vurgulanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel yapıdaki değişimlerini izlemek ulus-devletin kuruluşunun temel akışının yorumunu ister.
İmparatorluktan ulus-devlete giden yolda jön-Türklerle başlamak yanlış olmasa gerek. Jön Türkler, sadece siyasal sistemi değiştirmekle kalmadılar, Batı’dan toplumu yeniden biçimlendirecek bir çok şeyi almakta kararlı davrandılar.
Jön Türkler sayısız hiziple bölünmüş olsa da liberal aristokratlar eğitimli, kozmopolit ve Fransız kültürüne ve diline hakim kişilerdi. Onlar anayasal monarşiyi benimsiyorlardı. İdeolojileri Osmanlıcılık tüm dini ve etnik cemaatlerin harcı olarak düşünülüyordu.İttihatçılar ise alt orta sınıfın temsilcileri olarak Batı kapitalizminin çiğneyip yuttuğu zanaatkar, esnaf ve küçük memurlardı. İttihatçılar kendilerine yer verme imkanı bulunmayan sistemin değişmesi gerektiğini biliyorlardı. Ama kültürel olarak değişiklikten çok iktidar değişikliği hedefleriydi.
İslami devlet nosyonunu elinde tutan Osmanlı hanedanına karşı verilen savaşta yeni bir devlet ve ulus statüsü gerekiyordu.
Mustafa Kemal’in dediği gibi; “çağdaş uygarlık seviyesinde ileri ve uygar bir ülke olarak” kurulmasıydı beklenen. Mustafa Kemal 1902’de yaptığı bir sohbette bunu açıkca dile getirir. Meşrutiyet’in ilk yıllarında Berlin Büyükelçisi olan Osman Nizami Paşa’ya söyledikleri yepyeni bir kuruluş ve kurtuluş mücadelesidir. Paşa istibdat yönetiminin yıkılacağını zaten bildiğini söyledikten sonra ; ”Batılı anlamda bir yönetim gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır?Ben buna inanmıyorum” der. Atatürk’ün karşılığı:
_Paşa Hazretleri, Batılı anlamdaki yönetimler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün uyur gibi görünen ulusumuzun çok yeteneği ve cevheri vardır. Ama bir devrim olduğunda bugün işbaşında olanlar, yerlerini korumaya kalkarlarsa, o vakit buyurduğunuzu kabul etmek gerekir. Yeni kuşaklar içersinde, her bakımdan güvenilmeye değer insanlar çıkacaktır.(Salah Birsel, Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi)
Atatürk özgürlük duygusunun bir bayrak gibi dalgalandığı Fransız İhtilali sonrası Avrupa entellektüelleriyle fikir birliği içindedir. Osmanlı aydınlarının çıkış noktası da hep “özgürlük” olmuştur. “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir”diyerek bunun altını çizer. Yeni Osmanlıların da savunduğu “ilerleme” nosyonu dinle içiçe yorumlanmıştır. Osmanlı aydınının vizyonu ve kendi kültürünü kavrayışı Cumhuriyet dönemi aydınından daha entellektüeldir. Bir Batı bir Doğu dilini çok iyi bilen ve kültür bileşkelerini değerlendirebilen Osmanlı aydını olarak Atatürk de bir ulus devlet yaratırken “kültür devrimi” yapmayı düşlüyordu. Atatürk devrimleri “kültürel “devrimlerdir. 20. yüzyıla damgasını vuran Sovyet Devrimi, Çin Devrimi, Türk Devrimi hep bir “kültür” devrimi olarak önemlerini korumuşlardır. Toplumu modellendirme çalışması olan devrimler Çin’de “Kültür Devrimi” adıyla somutlaşan yönlerini korumakta ısrarcı oldular. Ama bu kültür politikaları “yukarıdan aşağıya” düşünülmüş ve uygulanmış politikalardır.
Peyami Safa bunu şöyle temellendirir 1955 yılındaki bir yazısında: “Her işin başı kültür. Onun için istibdat rejimleri , Rusya’da olduğu gibi teknikten korkmaz, fakat yine Rusya’da olduğu gibi gerçek ve serbest kültürden yılarlar.”
Atatürk Doğu ya da Batı’nın taklit edilmesine karşıydı özgün ve radikal bir model peşindeydi. “Halk hazır olunca yapılması” lafına hiç iltifat etmeden radikal tüm kültürel değişiklikleri yasal hale getirdi. Harf devrimindeki yöntemi, bu modelin bir örneğidir; “Beyler, bu ya 3 ayda olur, ya da hiç olmaz.”Kültürel devrimin kaldıracı dil ve yazı elbette.
Atatürk'ün rakipleri
Osmanlı hanedanıyla derin bağları olan aile ilişkilerinden yararlanmışlardı hep... Onlar imparatorluğu reformlar yoluyla kurtarmaya çalışıyorlardı. Osmanlı sarayının muhafaza edilmesi, süreklilik ve gelenekle birlikte gelen hazır bir meşruluk ve istikrar sağladığı için , ideolojik olarak büyük önem taşıyordu. Atatürk, Türk toplumunu, Franco’nun İspanya’da ve Mussolini’nin İtalya’da yapacağı gibi,geleneklerle, toplumsal inançlar ve sembollerle yönetmek istemedi. O, Türkiye’nin hızla 20. yüzyılda yol alabileceği yeni bir ideoloji ve yeni semboller yaratmayı tercih etti. Tutucu olmadığı için ne laik modernizmden , ne de liberal demokrasiden korkuyordu. (Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu)
Atatürk yeni bir ulusun kültürel örgütlenmesini kent ve kasabalar için “Halkevleri”, köyler için de “köy enstitüleri” olarak kurumlaştırdı.Sonra devrimleri kırsal kesime taşıması istenen köy enstitüleri ve halkevleri kapatılarak bu örgütlenme ortadan kaldırıldı. Yerine yeni bir örgütlenme sunulmadı. Ekonomi konusundaki cehaletleri kültürel cehaletle örtüşüyordu. Atatürk Batıcılık değil devrim tasarlamıştı. Ondan sonraki dönem ise sadece Batıcılıkla yetindi.
Cumhuriyet üç tür yönetici benimsedi bu güne kadar; asker kökenli, mühendis ve ekonomist . Hiç biri kültürel ve sosyal açılım gerçekleştiremedi. Çünkü kültür projeleri yoktu. Politika üretmediler. Liberal bir pazar bağımsız kültürel formlara ihtiyaç duyar. Türkiye’de bağımsız formlar, mesenlikler ya da uzmanlaşmış gruplar oluşamadı.
Yaşam, ne mutlak akıldan ne mutlak imandan oluşur, o hem hareket, hem değişim, hem süreç, hem farklılaşmadır. “An”ların toplamı değişimin kaçınılmazlığını anlatır her daim. Kültürel ortamınıve kültürel örgütlenme biçimlerini hesaba katmayan her türlü ekonomik ve toplumsal kalkınma projesi başarısızlığa mahkumdur
Kültür ve bilim üniversite bağımsızlığı ile bireysel bağımsızlık üstüne oturur. Bireye liyakat eşlik eder. Yoksa her şey yıkılır toplum altında kalır.
Nevval Sevindi – vatandasfikri.com – 17.1.2024
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|