İÇERİK Detay YAZARLARIMIZ
:: Anasayfa
:: Haberler
:: Yazarlar
:: Sesli Makale
:: TARIM
:: ÇEVRE/DOGA
:: KENT ve YAŞAM
:: SAĞLIK
:: BİLİMSEL GELİŞMELER
:: İNANÇ
:: SİYASET
:: ÇALIŞMA HAYATI
:: DÜŞÜNSEL
:: TOPLUMSAL
:: SAGLIK İÇİN SPOR
:: KİŞİSEL GELİŞİM
:: EKONOMİ
:: EGİTİM
:: YARGIDAN
:: GÜVENLİK
:: TEKNOLOJİ
:: HOBİLER
:: MAĞAZİN
:: TOPLUMSAL YÖNLENDİRME HABERİ
:: DOGAL AFETLER
:: ULUSLARARASI(DİPLOMASİ)
:: KÜLTÜR-SANAT
:: İNSANLIK
:: TARİH
:: İLETİŞİM
Genç Yazarlarımız
Reklam

İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!

H.z. Muhammed


Adrese Git
HAS PARTİ TOPARLANIYOR MU??

 BEŞ KURUCU PROFÖSÖRDEN NUMAN HOCA’YA UYARI!!

Ağu 28, 2012

 

Sayın Numan Kurtulmuş, Halkın Sesi Partisi’nin Değerli Kurucuları, Sevgili Arkadaşlar,

 1 Kasım 2010 tarihinde birlikte Halkın Sesi Partisi’ni kurarken insana, topluma ve siyasete dair önemli şeyler söylemiştik. Görünen o ki başta Genel Başkan olmak üzere bazı arkadaşlarımız bu söylenenleri unutmuş, önümüzdeki günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne katılacaklar.

Sizlere bu mektupta bazı arkadaşlarımızın bu yönelişinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışacağız.

Ancak önce talebimizi belirtmek istiyoruz. Biz Halkın Sesi Partisi’nin söylediği her söze inanıyoruz. Partinin ismi ile kuruluş manifestosundan seçim beyannamesine kadar her adımında imzamız var. Bugüne kadar partimizin mesajının insanlara ulaştırılması için canla başla çalıştığımızın sizler şahidisiniz. Genel Başkan ve bazı arkadaşlarımızın bu yönelişi karşısında şaşkınlık içindeyiz, hayal kırıklığı yaşıyoruz ama hiç kimsenin iradesine ipotek koyamayacağımızı biliyoruz, kimseyi engelleme niyetinde de değiliz. Neticede herkes kendinden sorumludur; yaptıklarının hesabını herkes kendisi verecektir. Herkesin istediği yere gitme, istediği partide siyaset yapma hakkı var. Fakat hiç kimsenin aşağıda özetleyeceğimiz gidişata karşı bir itiraz, bir feryat ve vicdan kanaması olan Halkın Sesi’ni susturma, Halkın Sesi Partisi’ni kapatma hakkı yoktur. Kimse kanunlar böyle, çoğunluk isterse kapatır demesin. Biz kanunlardan ve çoğunluktan söz etmiyoruz. Haktan söz ediyoruz. Talebimiz şu: AKP’ye katılacak olan arkadaşlarımız Halkın Sesi Partisi’nden istifa etsinler, partinin kaderi ile ilgili kararı partide kalanlar versin.

 

1 Kasım 2010 tarihinde dönelim ve ne yaptığımızı hatırlayalım. 

 

Önce dünyanın gidişatına itiraz ediyoruz:

 

“Üç yüz yılı aşkın bir süreden beri dünyaya egemen olan modern güç uygarlığı, başlangıçta vaat ettiği dünya cennetini kurmak şöyle dursun dünyayı cehenneme çevirmiştir. Bugün dünyada açlık, adaletsizlik, ayrımcılık, ırkçılık, insan hakları ihlalleri, iç çatışmalar, savaşlar, ekonomik krizler ve çevre felaketleri kol gezmektedir. Ülkeler ve insanlar arasındaki tek ilişki modeli tahakküm olmuştur; barış ve adalet için kurulduğu iddia edilen başta BM olmak üzere tüm uluslar arası kuruluşlar güçlülerin tahakküm aracına dönüşmüştür.”

 

Peki, ne oldu; iki yılda dünya mı değişti?

 

Türkiye’nin gidişatına itiraz ediyoruz:

 

“Tüm dünya gibi ülkemiz de on yıllardan beri bu güç uygarlığının tasallutu altındadır. Yıllardır Türkiye’yi yönetenler bu tasalluttan kurtulmak için hiçbir şey yapmamışlar, aksine güç uygarlığının tahakküm ilişkilerini tekrar takrar üretmişlerdir. Halkımız tarafından büyük ümitlerle iktidara taşınan AKP de yeni bir hayal kırıklığı olmuştur. On yıldır işbaşında olan iktidar partisi, tahakkümcü ve yağmacı güç uygarlığının yeni biçimi olan neo-liberal sistemin taşıyıcılığını yapmıştır. Bugün Türkiye sekiz yıl önceki sorunları aynen yaşamakta; kimlikler üzerinden kutuplaşma, toplumsal gerginlik, ayrımcılık, adaletsizlik, yolsuzluk, kent yağması artarak devam etmektedir. Kürt sorunu ve bunun yüklediği terör daha da karmaşıklaşmış uluslar arası bir boyut kazanmıştır. Türkiye, komşu ülkelerdeki çatışmaların tarafı haline getirilmiştir.”

 

“Muhalefet partileri de demokrasiyi iktidar oyunu olarak algılamakta; onlar da seçmeni kimlikler ve yaşam tarzları üzerinden taraftara dönüştürerek iktidar devşirmeye çalışmaktadır. İktidarsa imtiyaz elde etme, kamu kaynaklarının yağmalanması, yandaşlara aktarılması ve tahakkümün aracı olarak görülmektedir.”

 

Peki, ne oldu; Türkiye mi değişti?

 

Hayır, Değerli Arkadaşlar.

 

İki yılda dünya daha da yaşanmaz hale, Türkiye daha çok sorunlu bir ülke durumuna gelmiştir. Siyaset de eski bildiğimiz siyasettir; devlet hala birikim ve tahakküm aracı olarak görülmektedir. İnsan hala devlete/siyasete ve piyasaya/ekonomiye kurban edilmektedir. Tüm mekanizmalar güçlüler için işlemektedir.

 

İşte Halkın Sesi Partisi bu gidişata itiraz etmiş ve şu can alıcı tarihi sözü söylemiştir.

 

“İnsanlar eşittir, hiç kimse diğerinden üstün ve imtiyazlı değildir.”

 

Arkadaşlar, bu sözü biz icat etmedik. Bu söz peygamberlerin; Hz. Muhammed’in, Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın, Hz. İbrahim’in, onların izleyicilerinin, insanlık adına, vicdan adına konuşan herkesin sözüdür. Bu söz adalet ve özgürlük mücadelesi vermiş olan herkesin sözdür. Evet, bu söz sözlerin başıdır. Önce “eşitlik” diyeceksiniz sonra özgürlük ve adalet, çünkü imtiyazların olduğu yerde özgürlük ve adaletten söz edilemez.

 

Biz bu sözün üzerinde bir siyasi parti kurduk. Siyasi parti kurduk ki insanları köleleştiren fitnelerle mücadele edelim, fitneyi ellerimizle kaldıralım. Fitneyi kaldıralım ki insanlar özgürleşsin. Anlaşılan o ki, bazı arkadaşlarımız, “hizmet” iddiası ile iktidar partisine katılıyorlar. Bu çok klasik, çok bildik bir bahane. Biz ise siyaseti insanı özgürleştirmek adına yapacağımızı söyledik. Bakın nasıl söylemişiz?:

 

“Devlet, zenginlerin fakirleri, güçlülerin güçsüzleri, çoğunluğun azınlığı, organize olanların olmayanları tahakküm altına almaları veya sömürmeleri için bir araç olamaz.”

 

“En geniş anlamda devletin varlık nedeni, insanı kuşatan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve ideolojik engellerin kaldırılarak insanın ve toplumun özgürleştirilmesi; hak ve özgürlüklerin soyut birer hukuki statü olmaktan çıkartılarak yapılabilir ve gerçekleştirilebilir durumlar haline getirilmesi ve toplumsal yapının adalet ile kaim bir şekilde korunması ve güvenliğinin sağlanmasıdır.”

 

“Bizim tasavvurumuzdaki Türkiye’de siyaset, bir zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağı gibi başkaları üzerinde tahakküm kurma ya da kamusal süreçler aracılığıyla topluma şekil verme uğraşısı da olmayacaktır.”

 

“Hiç kimse içinde yaşadığı topluma, çevreye ve doğaya zarar vererek zenginleşemez. Devletin görevi,  servetin, herhangi bir üretim sürecine konulmaksızın belli eller arasında dönüp dolaşan bir tahakküm aracı olmaktan çıkartılması ve sosyal refah için kullanılması yönünde gerekli önlemleri almasıdır.”

 

İşte devrim Arkadaşlar, siz güç uygarlığına karşı bir devrim manifestosunun altına imza atmıştınız. Hatırlatıyoruz:

 

“Biz, insanın eşitliğini, kutsallığını ve muhteremliğini esas alan bir heyetiz. Bütün insanları Hz. Âdem’in evlatları olarak görüyoruz. Aralarında hiçbir ayırım kabul etmiyoruz.

 

İnsanların ekmeğini ve hürriyetini teminat altına almak siyasetimizin varlık nedenidir.  Onların söz, yetki ve karar hürriyetleri asla ellerinden alınamayacak. İnsanlara bunu taahhüt ediyoruz. Bunun dışındakiler; daha iyi yollar, daha iyi okullar, daha iyi hastaneler takatimizle mukayyettir. Ancak şunu tekrar tekrar taahhüt ediyoruz. Hiç kimse rızık endişesi ve istikbal korkusuyla kimsenin önünde eğilmeyecek, kimseye kulluk etmeyecektir. Bu bizim itikadımızdır. Bu itikadımızı hiçbir güç bozamaz.”

 

Sayın Genel Başkan, Değerli Arkadaşlar, birlikte Halkın Sesi Partisi’ni kurarken başka bir önemli iş daha yaptık. Onu da hatırlatıyoruz:

 

“Bugüne kadar insanları köleleştiren sistemlerle mücadele edenler, farklı inanç, felsefe, değer yargıları ile hareket ettiler. Şimdi burada birleşiyoruz, kula kulluğa, sömürüye, adaletsizliğe karşı çıkanlar bu partide, bu çatı altında güçlerini birleştiriyor. Buna inanan bütün insanları burada, bu çağrı etrafında toplanmaya davet ediyoruz.”

 

Bu da bir ilktir; Türkiye siyasetinde ilk defa böyle bir şey oluyor, ilk defa insanların özgürleşmesine inananlar bir program etrafında birleşiyor ve birlikte siyaset yapmaya karar veriyor.

 

Elbette dahası da var. Biz birbirimize ve halkımıza bir önemli söz daha verdik:

 

“Çift dil ve çift gündemimiz olmayacak, sizlerin dışında hiç kimseyle gizli bir ittifakımız olmayacak, halkımızın dışında hiçbir güç odağına dayanmayacağız.”

 

Bu söz ortada duruyor. Sayın Genel Başkan, siz verdiğiniz söze bağlı kalmadınız, bizim bilgimiz dışında görüşmeler yaptınız, kararlar verdiniz.

 

Sayın Genel Başkan verdiğiniz başka sözler de var. 1 Ekim 2010 tarihinde istifa ettiğiniz Saadet Partisi’nin önünde şunları söylediniz:

 

“Reel politiğin cazibesine kapılıp ideallerimizi terk etmeyeceğiz.”

 

Şimdi “Muhalefette iken söylediklerimizi söylemeye devam edeceğiz, bu sadece bir stratejik karardır, iddia ve ideallerimizden vazgeçmiyoruz” diyorsunuz. Sayın Başkan, buna gerçekten inanıyor musunuz? Yani iktidar partisi size böyle bir fırsat veriyor, öyle mi? İktidar partisinin başkanı size “gel bizi baştan sona değiştir, biz yolumuzu şaşırdık bizi yola getir” diyor, öyle mi? Yani siz, şimdi iktidara gidiyorsunuz, iktidarın on yıldan beri uyguladığı ekonomik politikaları değiştireceksiniz, öyle mi? Yani şimdi sizi iktidar partisi çağırıyor, gidip nükleer enerjiyi yasaklayacaksınız, öylemi? Sayın Başbakan, Suriye sınırında iki tane mermi patladı diye NATO’yu davet ediyor. Şimdi siz gideceksiniz, “NATO sırtımızdaki gâvur leşidir” demeye devam edeceksiniz ve NATO’dan çıkacak, seçim beyannamesinde belirttiğimiz gibi İncirlik Üssünü kapatacaksınız, öyle mi?

 

Sayın Başkan, bu yaptığınız düpedüz reel politiğe esir olmaktır. Sizin stratejik karar dediğiniz reel politiğin peşine takılmaktan başka bir şey değil.

 

Bu sözlerle belki kendinizi ikna ediyorsunuz ama bizi değil, Halkın Sesi Partisi’ni umut olarak gören bu ülkenin mazlumlarını, mağdurlarını değil. Hatırlayın Sayın Başkan, 1 Ekim 2010 tarihinde Saadet Partisi’nin önünde ne demiştiniz bu ülkenin mazlumlarına ve mağdurlarına:

 

“Bir tek borcumuz vardır. Bu ülkenin mazlumlarına, bu ülkenin mağdurlarına, bu ülkenin unutulmuşlarına, bu ülkenin horlanmışlarına borçluyuz. Bu borcu ödemek için bütün gücümüzle mücadele edeceğiz”

 

Sayın Başkan, şimdi bu ülkede on yıldır yeni mazlumlar, yeni mağdurlar, yeni unutulmuşlar, yeni horlanmışlar üreten bir iktidar sizi çağırıyor ve gidiyorsunuz.

 

Oysa biz uzun soluklu bir mücadele için yola çıkmıştık; bu ülkenin ve dünyanın mazlumları, mağdurları, unutulmuşları ve horlanmışları için çalışacaktık, ne güzel de ifade etmiştiniz, dünyanın madunları adına siyaset yapacaktık. Siz çağırmıştınız bizi, 1 Ekim 2010’da Saadet Partisi’nin önünde yaptığınız konuşma ile:

 

“Arkadaşlarımı, dava kardeşlerimi ve tüm milletimizi uzun soluklu bir mücadeleye, yol arkadaşlığına, omuzdaşlığa davet ediyorum.”

 

Geldik Sayın Başkan, buradayız. Peki, şimdi siz nereye gidiyorsunuz? Mazlumların, mağdurların, unutulmuşların ve horlanmışların özgürlüğü için atan yüreklerimize şimdi hangi kapıdan girmeyi teklif ediyorsunuz?

 

Sayın Başkan, Değerli Arkadaşlar; hatırlayın “ne siyasa/devlet ne piyasa” demiştik. Şu cümle seçim beyannamemizden:

 

“Statükocu partiler devleti merkeze almakta, bireyi ve toplumu edilgen kılmakta, toplumu şekillendirme sevdasında vazgeçmemektedirler. Kendini reformcu olarak tanıtan ama aslında politik muhafazakâr olan AKP ise piyasayı merkeze alıp toplumu piyasaya ve dış dinamiklere bağımlı kılmaktadır. Piyasa dediğimiz de ağırlıklı olarak İMKB’de işlem gören küresel finans kapital ile onun ortağı olan yerli finans burjuvazisidir.”

 

Bugün iş daha da vahim bir noktaya gelmiştir. AKP artık muktedir olduğuna inanmakta ve devlet gücünü ala bildiğine piyasanın emrine vermektedir. AKP bu arkadaşlar; bazı arkadaşlarımızın kapısında toplandıkları AKP şimdi devlet oldu ve devleti de piyasanın çıkarları doğrultusunda kullanıyor.

 

Arkadaşlar, sürekli olarak vesayetle mücadele edildiği söyleniyor. Ama halk bir türlü belirleyici olamıyor. Önceden sivil/asker oligarşisi ile piyasa oligarşisinin koalisyonu vardı, şimdi parti oligarşisi ile piyasa oligarşisinin koalisyonu var.  Şu işte bir tuhaflık yok mu? Darbelerle mücadele ettiğini söyleyen, 12 Eylülcüleri, 28 Şubatçıları yargı önüne çıkartan AKP 12 Eylül düzenini olduğu gibi koruyor. Hani de demişti Başkanımız? “12 Eylül’ün kayığına binenler darbecilerle mücadele edemez”. 12 Eylül’ün kayığı 1982 anayasasıdır, yasalarıdır, kurumlarıdır. Hala 12Eylülün seçim sistemini, siyasi partiler kanunu, meclis içtüzüğü geçerlidir. Bu cümlede seçim beyannamemizden: “Baraj sistemini savunmakla darbeleri savunmak arasında nitelik olarak bir fark yoktur.”

 

Sayın Başkan, şimdi ne oldu, AKP’nin değiştiği ya da değişeceğine dair bir bilginiz mi var? Bize Başbakan’la ne konuştuğunuzu anlatmadınız. AKP ile bütünleşme kararı aldık diyorsun. Kiminle aldın bu kararı? Nasıl bir bütünleşme, bu? Hala kimse bilmiyor. Korkarız siz de fazla bir şey bilmiyorsunuz; ne olacağınız, AKP’ye nasıl katılacağınız konusunda Başbakan’ın iradesine tam teslimiyet içindesiniz. Olsun, bu sizin kararınız, bizi ilgilendirmez. Ama arkadaşlarımıza, üyelerimize, Halkın Sesi’ne oy verenlere açıklamak zorundasınız, insanları yanıltmaya hakkınız yok. Bu nasıl bütünleşme Sayın Başkan?       

 

“Muhalefetteyken söylediklerimizi söylemeye devam ececeğiz” diyorsun. Peki, AKP ile programları mı tartıştınız, AKP programını değiştirip Has Parti’nin programına mı uyacak? Siz ilgili kurullarda bunları hiç konuşmadınız; sonra da arkadaşlarımdan tam destek aldım diyorsun. Arkadaşlar neyi destekledi Sayın Başkan?

 

AKP’ye gitmeyi isteyen arkadaşlara soruyoruz, nereye gidiyorsunuz, hangi şartlarda gidiyorsunuz, kim biliyor bunları?

 

Bütün bunları bilmeden bir iş yapmak, AKP’ye gitmeyi istemek önceden verilen sözü çiğnemek demektir ki bu bir ahlaki sorundur. Yok, böyle değil de “biz artık bu programa inanmıyoruz” deniliyorsa o zaman bu arkadaşların bu partinin geleceği ile ilgili söz söyleme hakları yoktur.

 

Sayın Genel Başkan ve onunla beraber AKP’ye gitmek isteyen arkadaşlar, Halkın Sesi Partisi’ni bir kişi partisi, Numan Kurtulmuş’u sevenler kulübü, Kurtulmuş’u taşıma aracı, bir yere atlama taşı olarak görmüş olabilirler. Fakat biz öyle görmedik, görmüyoruz.

 

Bize göre Halkın Sesi Partisi, mevcut siyasetin içeriğine ve yapılış tarzına itirazın adıdır. Halkın Sesi Partisi, Firavunlaşmaya, Karunlaşmaya ve Belamlaşmaya direnişin adresidir. Halkın Sesi Partisi, haksızlıklara, hukuksuzluklara, yozlaşmaya, savrulmaya karşı bir çığlıktır. Halkın Sesi Partisi, iktidarı kendi dayanakları ve temelleri üzerinden sistematik bir şekilde eleştiren ve tutarsızlığını yüzüne haykıran yegâne harekettir.

 

Biz siyaseti itikadımızın bir dışavurumu, bir yansıması olarak anlıyoruz. İktidara değil ilkelerimize hedeflenen bir siyaset anlayışını ortaya koyuyoruz. Dolayısıyla iktidar olmayı bir amaç olarak değil üzerimize vacip olan ilkelerin ve siyasi duruşun muhtemel bir formu, mümkün bir sonucu olarak kabul ediyoruz.

 

Halkın Sesi Partisi, kuruluşundan sekiz ay sonra alelacele girdiği genel seçimlerde siyasi şartların bütün olumsuzluklarına, oluşturulan yapay gerilimlere ve yıldırıcı bir seçim barajına rağmen 328 bin insanın desteğini almıştır. Sayın Başkan, bu oyların şahsına verildiğini düşünüyorsa yanılıyor; bu insanların teveccühü bu siyasi anlayışa ve bu duruşadır. Şu da açık ki iktidar partisinin aldığımız oyla kıyaslandığında asimetrik bir şekilde artan öfkesi ve tahammülsüzlüğü de Halkın Sesi Partisi’nin bu farklı siyasi anlayışına ve duruşunadır.

 

Dün bu siyasi programı hep birlikte imzalamıştık, bu duruşu birlikte sergilemiştik. Dünden bugüne değişen bir şey yokken başta Sayın Genel Başkan olmak üzere bu partinin yöneticisi olan bazı arkadaşlarımızın bu keskin dönüşünün anlaşılabilir tek açıklaması kısa yoldan ve zahmetsizce iktidara ulaşmak arzusudur. Çok açık ki arkadaşlarımız, ilke ve idealleri bir tarafa koyup reel politiğin ayartıcılığına kapılmaktadırlar. Elbette kendi iradeleridir, istedikleri gibi davranabilirler. Ama kendileri giderlerken partiyi kapatmak istemeleri kabul edilemez.

 

Değerli Arkadaşlar, Halkın Sesi Partisi elbette bir ilkesel duruş, vicdani bir itirazdır. Ama bunun ötesi de var; bu parti, insanlara hatırlatan, insanları kötülüğe karşı durmaya, iyiliği çoğaltmaya çağıranların toplandığı adrestir. Toplumun her kesiminden vicdanlı ve insaflı insanlar, Halkın Sesi Partisi’ni karanlığın çoğaldığı, fitnenin arttığı, fırtınaların, krizlerin yaklaştığı sırada sığınılacak bir çatı olarak görmüşlerdir. Bu çatıyı dağıtmak, bu partiyi kapatmaya çalışmak büyük insafsızlıktır. 

 

Sayın Genel Başkan, sizden ve sizinle beraber AKP’ye gitmek isteyen arkadaşlardan şu asgari ahlaki davranışı bekliyoruz. Parti programımıza, verdiğiniz sözlere tamamen aykırı bir iş yapıyorsunuz; partimizi terk ediyorsunuz. O halde partiden istifa edin, vedalaşıp-helalleşerek ayrılın.  Aksi takdirde “hakkı seslendiren bir grubu susturmuş”, “hayırlı işlerle anılan bir kurumu lağvetmiş”, “giderayak yakıp-yıkmış” olursunuz. Bu hiçbir ahlaki ölçüye sığmaz, bunu hiçbir kültür, hiçbir değer sistemi kabul etmez.

 

Partimizin Kurucuları, Değerli Arkadaşlar,

 

İki aydan beri yaşananlar göstermiştir ki, bu bir birleşme ya da bütünleşme değildir. Olamazdı da. Çok açık ki Sayın Kurtulmuş ve bir kısım arkadaşlar, Halkın Sesi’nin programını terk edip AKP’ye katılacaklar. Bunca söylenen sözler boşmuş; iki yıldır çoluk çocuğunun nafakasından kesip partimizi açık tutmaya çalışan teşkilat mensuplarımız sadece bir araç, atlama tahtası konumuna düşürülüştür. Hala Sayın Kurtulmuş’a inanıp birlikte gitmek isteyecekler elbette olacaktır. Bu arkadaşlarımızın da AKP’nin kapısında istiskal edileceğinden hiç kuşku yoktur.

 

Kurucu üyelerimizi kongreye gelmeye ve Halkın Sesi’nin susmaması için oy kullanarak bu oyunu açığa düşürmeye davet ediyoruz.

 

Saygılarımızla.

 

 

 

Prof. Mehmet BEKAROĞLU                                                   Prof. Dr. Zeki KILIÇASLAN

 

Kurcu, Genel Başkan Yardımcısı                             Kurucu, Genel Başkan Yardımcısı

 

 

 

Prof. Dr. Cihangir İSLAM                                                      Prof. Dr. Cem SOMEL

 

Kurucu, GİK Üyesi                                                                Kurucu, GİK Üyesi

 

 

 

Prof. Dr. M. Hayri KIRBAŞOĞLU

 

Kurucu, Danışma Meclisi Üyesi 

 

 

Kayanak: http://www.mehmetbekaroglu.com.tr/besli-takrir-bes-kurucu-hocadan-numan-hocaya-uyari/   

 

EKONOMİ  
Tasarruf şart, şartta kim yapacak?
HÜSEYİN BENEK

TOPLUMSAL  
İTAAT, TEPKİ ARASINDA SIKIŞAN İNSAN!!!
FİKRİ ADİL

TOPLUMSAL  
CUMHURİYETİN YÜZÜ KADINLAR
Nevval SEVİNDİ

TARİH  
TÜRKLERİN TARİHDE YERİ ve ÖNEMİ
Tomris VAKANÜVİS

ŞİİR  
NORMALİ AŞMAK!
AHSEN'E SEVDALI

TOPLUMSAL  
DİN NEDİR, NE DEGİLDİR?!?!
SITDIK FANİ

SİYASET  
MUHALİFLER İTTİFAKLAMI, İTTİFAKSIZ MI?
M.Akif GÖKALP

SİYASET  
CHP TARTIŞMANIN KEYFİLİĞİ
AYDIN FİKİRLİ

ÖNERİLER  
KİLO SORUNUMUZ SAGLIK SORUNUNA DÖNÜŞMESİN
DERMAN ABİ

GELECEK  
YAPAY ZEKA ve METAVERSE NEDİR?
Şahin KAHİN

Reklam

“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."

                                    M.Kemal Atatürk


Adrese Git
Sitemiz en iyi 1024 x 768 çözünürlükte ve Internet Explorer ile görüntülenir...
EpoxSoft