İÇERİK Detay YAZARLARIMIZ
:: Anasayfa
:: Haberler
:: Yazarlar
:: Sesli Makale
:: TARIM
:: ÇEVRE/DOGA
:: KENT ve YAŞAM
:: SAĞLIK
:: BİLİMSEL GELİŞMELER
:: İNANÇ
:: SİYASET
:: ÇALIŞMA HAYATI
:: DÜŞÜNSEL
:: TOPLUMSAL
:: SAGLIK İÇİN SPOR
:: KİŞİSEL GELİŞİM
:: EKONOMİ
:: EGİTİM
:: YARGIDAN
:: GÜVENLİK
:: TEKNOLOJİ
:: HOBİLER
:: MAĞAZİN
:: TOPLUMSAL YÖNLENDİRME HABERİ
:: DOGAL AFETLER
:: ULUSLARARASI(DİPLOMASİ)
:: KÜLTÜR-SANAT
:: İNSANLIK
:: TARİH
:: İLETİŞİM
Genç Yazarlarımız
Reklam

İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!

H.z. Muhammed


Adrese Git
HAS PARTİ'NİN ANAYASA DEGİŞİKLİĞİ GÖRÜŞLERİ

ANADOLU FİKİR KULÜBÜNÜN İHTİYAÇ AKADEMİDE Kİ BU HAFTA Kİ KONUĞU HAS PARTİ GENEL BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ’TU PARTİSİNİN ANASAYASA DEGİŞİKLİĞİNE BAKIŞ AÇISINI ANLATTI

 Bu anayasa konusu tartışılırken 4 tane temel soruyla anayasadaki görüşlerimizi özetlemeye çalışıyoruz. Bunlardan bir tanesi; Niçin yeni anayasa gereklidir? Yani bu anayasa tartışmaları uzunca yıllardır Türkiye’de tartışılmaya devam ediyor. Aslında tazimattan bu yana devam eden bir tartışmadır ve anaya tartışmalarına nasıl katıldığınız, nereden bu işe baktığınız, politik görüşlerinde ipuçlarını ele verir. Biz Türkiye’de sadece belirli maddeler değiştirilsin, sadece dostlar bizi alış verişte görsün, kabilinden sadece birkaç madeninin değiştirildiği anayasanın değil, top yekûn yeni Türkiye’nin, yeni siyasetin önünü açacak yeni bir anayasanın zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Onun için bu anayasa yeni Türkiye’nin yol almasının ilk adımı olarak şarttır.

Hem Anayasanın yapılma şekli hem Anayasayla ilgili tartışma süreci hem de anayasanın muhtevası, dili her şeyiyle bu anayasanın yeni bir anayasa olması lazım.Ben mümkün olduğu kadar sunumu kısa tutmak için bir çok yeri atlayarak görüşlerimi söyleyeceğim; ama soru cevap kısmında daha da açıklayabiliriz.Herhalde yeni anayasanın en önemli noktası Türkiye’de bürokratik oligarşi dediğimiz millete hesap vermeyen,millete ait olmayan,millet tarafından denetlenemeyen, milletin sadece ve sadece belli aralıklarla, son değişiklikle 4 yıldan 4 yıla yetki verme mekanizmasını değiştirecek, bu anlamda vesayetçi yapıdan millet egemenliğine geçecek bir Anayasa değişikliği olması şarttır ve aynı şekilde Türkiye’de ki demokrasinin adı halksız demokrasidir.Burada halk deminde ifade ettiğim gibi oy vermekten başka bir yetkisi olmayan bir mekanizmadan ibarettir.Hiçbir stratejik kararda bu halkın bir belirleyiciliği yoktur.Bu anlamda halksız demokrasiden,halkın egemenliği sistemine geçecek yeni bir Anayasaya ihtiyaç vardır.

Bir başka husus T.C devleti  1921 Teşkilatı Esasiye’sinin den sonra 24’de ki değişiklik arkasından 61 Anayasasıyla tam manasıyla ideolojik bir devlet şekline bürünmüştür.İdeolojik devletten demokratik devlete geçiş için yeni Anayasa kaldıraç görevini görecektir.

Yeni Anayasa niçin gereklidir? Sorusunun bir başka cevabı da sözde vatandaş, özde vatandaş ayrımını kaldırıp. Türkiye’de herkesin birinci sınıf, özgür, eşit ve paydaşı olduğu bir sisteme geçiş için yeni bir anayasa şarttır. Bunların hepsini uzun uzun eğer sorularınız olursa tartışabiliriz. İlk sorumuz bu. İkinci soruda bu Anayasa konusunu hemen hemen herkes tartıştı. Bizi diğer partilerden ayıran en temel noktalardan biride şimdi söyleyeceğim husustur. Anayasayı kim yapacak? Soru bu. Seçkinler, elitler, siyasi gücü elinde bulunduranlar diyorlar ki kardeşim bu millet anayasa yapmaktan anlamaz.Anayasa bu millete bırakılacak bir iş değildir.Dolayısıyla anayasayı seçkinler, siyasi gücü elinde bulunduranlar, siyasi gücün sahibi olduğunu zannedenler anayasayı yaparlar. Pratik olarak Türkiye’de şimdiye kadar anayasa iki yolla yapılmıştır; ya askerin namlusunun ucunda anayasa yapılmıştır ya da Avrupa istiyor diye anayasa yapılmıştır. Son dönemdeki değişikliklerimizde bunlara dahildir. Dolayısıyla gerçekten anayasayı milletin yapmasının en doğru yolunu bulmalıyız.

Bize göre bunun en doğru yolu tek işi anayasa yapmak olan, bir seferliğine seçilecek bunun yasasını da meclis başkanına sunduk. Millet tarafından iki turlu seçimle seçilecek halk tarafından seçilecek meclis tarafından yapılmalıdır. Peki, sayın başkan bu mevcut parlamento meşru değil mi? Parlamento meşru. Parlamento mevcut sisteme göre yasa da yapar anayasa da yapar. Ancak bu süreçteki problemlerin hiçbirini görmesek bile varsayalım ki bu parlamento yüzde doksanlar seviyesindeki mutabakatlarla anayasa yapsa bile Anayasa yapıldığı andan itibaren ertesi günü Meşruiyet tartışması yapılmaya başlanacaktır. Meşruiyet tartışmalarının ortadan kalkmasını sağlayacak en iyi yol anayasa meclisidir. Burayı tekrar söylüyorum; yeni Anayasanın meşruiyet tartışmalarını tamamen ortadan kaldıracak en nihai yol Anayasa meclisidir. Bir sefer seçilecek, iki turlu bir seçimle seçilecek bunu seçilmiş bir anayasa komisyonu gibi görün sadece yüzde elli artı bir değil, çoğunlukla anayasa maddelerini baştan sona değiştirecek bir kurucu iradeyle yeni Türkiye’nin yeni anayasasını gerçekleştirecektir. Bunlarla ilgili sorularınız olursa konuşabiliriz.

Üçüncü soru bu Anayasa’nın nitelikleri, vasıfları ne olmalıdır? İşte özgürlükçü olacak, katılımcı olacak, işte bilmem demokratik olacak bütün bunları herkes söylüyor. Biz iki tane farklı noktayı ortaya koymamız lazım; bunu başkaları da söylemiyor. Bunlardan bir tanesi; bu anayasa mutlaka insan odaklı olmalıdır. İnsan merkezli olmalıdır. Şimdi mevcut anayasal metinlere baktığımız zaman, dünyadaki metinlere de. Ya kamu gücünü, devlet gücünü önemseyen, devleti esas alan ve her şeyi devlete göre tanzim eden anayasa metinleri vardır.  T.C’nin 1982 anayasası böyle bir anayasadır. Yada aşırı bireyci bir anlayışla Biray üzerinden inşa edilmiş; ama birey üzerinden hareket edilen anayasalarda da kamu fikri kamu vicdanı ortada olmamıştır. Dolayısıyla biz diyoruz ki bu anayasa mutlaka insanı esas alan bir anlayışla tanzim edilmelidir. Yani bizim seçim beyannamemizde de vardı belki birçoğunuz duydunuz. Bundan sonraki dönemde ne siyasal, ne piyasa önce insan demeyen hiçbir sistem ayakta kalmayacaktır. İnsanlığın son yakın dönem tarihine bakalım; iki tane büyük ideoloji çok güçlü iki tane büyük devlette uygulama imkânı bulan iki büyük ideoloji gümbür gümbür yıkıldı. Bunlardan birisi büyük Almanya Devleti üzerindeki faşizmdir. Bir diğeri de Büyük Rusya İmparatorluğunun üzerinde kurulan Komünizm. Faşizm ve Komünizm teknolojik gücü olmadıkları, ekonomik kabiliyetleri olmadıkları için yıkılmadılar. Almanya’ya bakın bütün yollar, hanlar, hamamlar, kanallar, fabrikalar büyük çoğunluğu Hitler zamanından. Büyük bir zenginlik ortaya çıkmış aynı zamanda Rusya’ya bakın. Rusya’nın uzay çalışmalarından tutun bugün harp konusunda ileriye gittikleri bütün gelişmelerin tamamına yakını Stalin zamanında yapılmıştır; ama her iki devlet, her iki sert ideoloji, her iki büyük devletin üzerinde kurulan bu sert ideolojiler devleti esas alıp, siyasayı esas alıp insanı ikinci plana ittikleri için yıkıldılar, gittiler. Şimdi önümüzde rakipsiz kalan ve evrensel anlamda da gücünü en ileri noktaya götüren kapitalizm var. Vampir Kapitalizm, vahşi Kapitalizm ne derseniz diyin. Gerçi Kapitalizmin vampir olanı, olmayanı olmaz ya. Kapitalizmin de yıkılış sebebi teknolojisi olmadığı, gücü olmadığı, ekonomik kabiliyeti olmadığı için olmayacaktır. Bu salonda bulunanlarda önümüzdeki dönem görecek Komünizm ve Faşizminde yıkıldığı gibi Kapitalizm de yıkılacaktır. Çünkü Kapitalizm de piyasayı esas alıp insanı ikinci planda bırakmıştır. Ne siyasa servet, ne piyasa devlet, önce insan diyen bir sistemi kurmanın yolu önce anayasayı buna göre tanzim etmektir. Dolayısıyla burayı önemsiyoruz.

Bir başka anayasanın önemli özelliği çok kabul görmüşlere girmiyorum bizim farklı olarak gördüğümüz hususları ifade etmek istiyorum. Eşitlikçilik ilkesidir. Anayasayı sadece bir hukuk metni olarak görenler için söylüyorum. Anayasanın sağlaması gereken eşitlik, vatandaşların mahkeme önündeki eşitliği artı vatandaşla devlet mahkemelik olursa her ikisinin de mahkemeler önündeki eşitliğin sağlanmasıdır. Yani kamuda, vatandaş da mahkemeler önünde eşit olsun. Hukuk felsefesi bakımından, siyaset felsefesi bakımından eşitliği şöyle görmek ve uygulamak zorundayız ki; 1982 Anayasası bu şekilde görmüyor eşitliği. Devlet bütün dinlere, mezheplere, etnik yapılara, hayat tarzlarına karşı eşit mesafede durmalıdır. Böyle bir eşitlikçilik prensibini ortaya koyduğunuz zaman artık ayrıca bir laiklik tanımına ihtiyaç yoktur. Bazılarımızın da söylediği gibi efendim laikliği tanımlayalım. Laikliği nasıl tanımlayacaksın? Bugün bir şekilde tanımlayacaksın, yarın başka bir şekilde tanımlayacaksın. Bu arada parantez açarak söyleyeyim; Türkiye’de batıdan gelen kavramlar üzerinde en karmaşık, en problemli olan kavram Laiklik kavramıdır. Laiklik ve sekülerizm. Malum sekülerizm Fransız devriminin düşünce dünyasına, dünya literatürüne kazandırdığı bir kavramdır. Fransız devriminden önceki Fransız toplumunun ana gücü aristokrasidir. Milleti o yönetir, efendim temsilciler onların elindedir, siyaset onların elindedir. Her şey onların elindedir. İşte aristokrasi ve he sistemin bir numaralı temel sorusu; Meşruiyetin kaynağı nedir? Aristokrasi bu meşruiyetini çok az sayıda seçilmiş Aristokratlar halka karşı bu meşruiyetini kiliseden alırlar. Kilise aristokrasi’ye dinsel bir meşruiyet sağlar. Bununun karşılığında da Aristokrasi kiliseye zenginlik sağlar. Humerto Eko’nun “Gülün” adlı romanı ve filmde bunu çok güzel izah eder. Şimdi Fransız devriminde verilen mücadele o geniş halk yığınlarının vermiş olduğu mücadele kiliseye, dine karşı verilen bir mücadele değildir. Kiliseyle aristokrasi arasındaki meşruiyet ilişkisini kesmek için verilen bir mücadeledir.Sekülerizm’de devlete dini bir meşruiyet verilmesi anlamında din ve devlet arasındaki meşruiyet ilişkisini kesmektir. Bunu özellikle bilginize sunuyorum. Bilinmeyen hiç konuşulmayan konulardan birisidir bu.  Yoksa dini yok saymak değil; ama Fransız devrimi sonrasında kilisenin engizisyonlarla, aforozlarla vs… Yıllarca kilisenin altında ezilmiş olan insanlar kilisenin bu baskısından kurtulmak için Fransa’da sekülerizmi, Fransız laikliği dediğimiz şeyi, İleri noktalara götürmüş ve dinin Kamusal alanın dışına itilmesi şeklinde, çok din dışı bir tanım şekline sokmuştur. Üzülerek ifade ediyorum ki Türkiye’deki sekülerizm’in uygulanması aynen Fransa’dan alınarak yapılmış bir uygulamadır. Eski Cumhurbaşkanlarımızdan Sayın Sezer’in bu halk öyle bir dine inanır ki, öyle bir inancı vardır ki günlük hayatında hiç göstermez. Günlük hayatın içinde görülmeyen din zaten olmaz. Hanım kardeşlerimiz başını örtmeseler, efendim hiç birimiz namaz kılmasak, hiç birimizin arasında en ufak bağ olmasa bile öyle bir toplumda yaşıyoruz ki ezan vaktinde biraz sonra karşıdan Allahuekber diye bir ses gelecek. Bilmem kaçıncı sevgilisiyle evlenmek üzere falanca artist hanım evlenirken dini nikahıyla evleniyor. Yani din her toplumun içine bu kadar girmiştir. En uzak olan toplumsal kesimler için bile. Dolayısıyla sekülerizm’in bu yanlış tanımı kamusal alan tartışmalarını da yanında getirmiştir.

Eşitlikçilik prensibinde yeni anayasayı  çözmediğimiz, formüle etmediğimiz sürece kamusal alan tartışmalarından da kurtulamayacağız.Bundan kurtulmanın yolu eşitlikçilik prensibidir.Onun için bu izahatı vermek durumunda kaldım.Çok fazla üzerinde durulmayan bir başka konu ise yeni anayasanın mutlaka sosyal adaletçi bir perspektife sahip olması lazım.Malum Türkiye’de 1981 anayasası ile birlikte gelişen süreçte,24 Ocak 1980 Ekonomi kararlarıyla birlikte gelen politikaların çok temel başlıklarından birisi emeğin değersizleştirilmesidir. Zaman zaman anayasal desteklerle, zaman zaman  sendikal hareketlerle,zaman zaman iş yasasından kaynaklanan hususlarla emek giderek daha değersiz hale gelmiştir.Demin Erdinç beyle gelirken yolda konuşuyorduk.Eğer böyle giderse,inşallah böyle gitmez;ama ekonomi politikaları böyle uygulanmaya devam ederse bu salonda bulunan genç arkadaşlarımız hatta bizde Allah ömür verirse 5 yıl içersinde bugün eleştirdiğimiz Hindistan da ki,Pakistan da ki,Bangladeş de ki çocuk çalışma köylerini Türkiye’de de göreceğiz.Çünkü sistem oraya doğru gidiyor.Emeğin değersizleştirildiği çünkü küresel sistem,bu finans kapitalizm’i,uluslar arası sistem daha çok gücü dana çok emekçilere yetiyor,alın teriyle kazananlara yetiyor.Giderek emeğin payı hem üretimdeki payı azaltılıyor hem de emek giderek değersiz hale geliyor.Gelir dağılımı adaletsizliği,yoksulluğu,işsizlik vs…Bu muhtemel yanlış anlaşılmalara karşı da yeni anayasamızın mutlaka sosyal adaletçi olması lazım bunu da üçüncü alan olarak söylemek istiyorum.

Dördüncü ve son sorumuz; Yeni anayasa nasıl bir siyasi sistem teklif etmelidir? Değerli arkadaşlarım bütün anayasalar beraberinde bir sistem teklif ederler. Laf ola beri gele şeklinde anayasa yapılamaz. Türkiye’de 1982 anayasası da bir sistem getirmiştir ve çok tahkim ettiği bir sistem getirmiştir. Sistem, otokratik bir sistemdir. Bu sistemde halk sadece bir oy verme mekanizmasından ibarettir. Sistem adalet prensibinden uzak bir sistemdir. Bu askeri mantıkla dizayn edilen siyasi bir sistemdir. Bu sistemin mutlaka yenileştirilmesi, bu sistemin mutlaka çok ciddi şekilde değiştirilmesi zorunludur. Bizim teklifimiz; Türkiye’ye bugün şartlar içerisinde en uygun sistem parlamenter demokratik sistemdir. Eğer teorik olarak sorarsanız demokrasinin en uç noktası, en ileri noktası doğrudan doğruya icra makamının halk tarafından seçilmesidir.Yani başkanlık sistemidir.Teorik olarak söylüyorum.Ancak bugünkü Türkiye şartları içersinde yani anayasamız bu hali ile durduğu müddetçe seçim yasası,meclis iç tüzüğü… bu yapı böyle durduğu sürece, bu yap böyle dursun; ama biz başkanlık sistemini getirelim demek seçimle kralları iş başına getirmek demektir.Bu kimin geldiği önemli değil.Herhangi birinizi getirip oraya koysanız oradan da kral çıkar.Türkiye’deki 12 Eylül’ün yapısı böyle bir yapıdır.Türkiye’nin parlamenter demokratik sistemle devam etmesi bugün ki koşullardan daha uygun görünüyor.Ancak bu sisteminde tam işler hale getirilebilmesi zorunludur.Belki bütün partilerden bizi farklılaştıracak olan özelliklerimizden birisi Türkiye’de yasama,yürütme ve yargı arasında bunların birbirinden ayrışması,güçler ayrımı prensibi,bunların birbirinden ayrı ve birbirlerini etkilemiyorlar demek değildir.Bu da eksik bir tanımdır.Birbirlerinden ayrı olmalıdır ve hepsi halkın denetimine açık olmalıdır.Şuandaki sistemde iyi kötü sadece yasama halkın denetimine açıktır.Oy veriyor,temsilcileri seçiyorsunuz.Orada da başka sorunlar var.Desem ki bana beş tane Ankara milletvekilinin ismini söyleyin desem birkaç kişinin eli ya kalkar ya kalkmaz.Öyle mi?Milletvekilini siz seçmezsiniz,parti başkanları seçer.Baraj sisteminden dolayı nitelikli oylar vardır,niteliksiz oylar vardır.Evet son seçimde yüzde beşe düştü ama mesela 2002 seçiminde yaklaşık yüzde otuz üç otuz dört oy daha seçim akşamında çöp tenekesine atıldı.Bu seçimde yüzde doksan beşle verilen oyların temsil edilmesi iyi bir demokrasi olduğu anlamına gelmez.İnsanların önemli bir kısmı oy vermeyi düşündükleri partiye aman bu parti barajı geçemez diye bıraktı,ikinci partilerine oy verdiler.Mesela öyle ilginç yerler var ki bazı yerlerde klasik MHP seçmeni aman AKP gelmesin diye CHP’ye oy verdi.Bazı yerlerde klasik CHP seçmeni AKP’ye oy verdi.Bazı yerlerde de normal MHP,CHP’ye oy verecek olan seçmenler AKP’ye oy verdi.Örneğin;Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde.Kamplaşma,kutuplaşma üzerinden bir siyasi sistem kurarsanız orada ciddi bir anti demokratik yapı ortaya çıkar.Bunu Türkiye son seçimde de fazlasıyla hissetmiş olan bir ülkedir.Dolayısıyla sadece milletvekillerini seçiyor olmak yetmez.Milletvekillerinin halkın iradesiyle,demokratik usullerle seçilmesi gerekiyor ki tam manasıyla bir seçim olsun.Hadi varsayalım bütün bunları da bir kenara bıraktık iyi kötü bir seçim oluyor ve Türkiye’de yasama meclisimiz halk tarafından seçiliyor.Ancak Türkiye’de denetim fonksiyonu  hemen hemen sıfır vaziyettedir.Parlamentonun denetim fonksiyonu.İktidarı elinde bulunduran,siyasal gücü elinde bulunduran bir partinin hiçbir bakanını siz gensoru önergesine düşüremezsiniz.Efendim Türkiye’de hala denetlenemeyen kamu kurum ve kuruluşları vardır TSK gibi.Mali denetimin dışında kalan bir sürü müessesemiz vardır.Sistemi değiştirmeye yönelik tekliflerimizden birisi halk tarafından seçilmiş bir denetim meclisi.Devletin bütün fonksiyonlarını denetleyebilecek bir denetim meclisi.Anayasa bunu sağlamalıdır.Bu denetim meclisi seçimlerine partiler aday göstermeyeceklerdir.Yine iki turlu olacaktır ve her seçim çevresinde partiler tabi ki dolaylı olarak destekleyecek;ama denetim meclisine seçilen kişi bir partinin değil,iki turda seçileceği için yüzde elli bir çoğunlukla seçilen birisi olacaktır ve devletin bütün fonksiyonları DDK dahil olmak üzere,Sayıştay dahil olmak üzere,idari ve mali denetim seçilmiş denetim meclisi tarafından yapılacaktır.Bu Türkiye’nin siyasal sisteminde yapılacak en büyük devrimdir.Hem yasamayı hem yargıyı herkesi hizaya sokacak olan önemli bir adım olacaktır.Bunu sorularınız olursa tartışırız.Bir başka sistemi değiştirmeye dönük olarak tabi ki de bu denetim meclisi  Anayasa Mahkemesi üyelerinin HSYK üyelerinin üçte ikisini kendi seçecek  üçte birini de cumhurbaşkanı o üçte bir sayısının iki katını TBMM’de oluşacak adaylar tarafından belirlenecektir.Bu denetim meclisi yanlış anlaşılmasın senato değildir.Yasamaya ve yürütmeye hiç karışmayacaktır.Yasa çıkarmayacak,yürütmeye de karışmayacak.Denetim meclisi devletin bütün müesseselerini halk adına denetleyecek bir sistemdir.Bir başka önemli mesele Türkiye’nin uzun yıllardır tartıştığı yerel yönetimler reformuyla ilgili tartışmadır.Yerel yönetimlerden kastımız şu ta seksen beşten,seksen altıdan beri tartışıyoruz;ama bir türlü olmuyor.Türkiye’de biz il genel ve belediye meclislerinin kaldırılarak onun yerine seçilmiş il meclislerinin olmasını.81 ilimizle ilgili bu il meclislerinin hepsinin kendi illeriyle ilgili kararları kendilerinin vermesini ön görüyoruz.Beş tane konu hariç.Askerlik,Adliye,Milli Eğitimin müfredat kısmı,Güvenlik ve Nüfus meselesi.Bu beş tanesi merkezi birimler tarafından yapılacaktır.Bunun dışında Manisa’dan,Mardin’ine,Hakkari’sine,Diyarbakır’ına nereye yol yapacağız,nereye yatırım yapacağız?Ne şekilde hastane yapacağız?Hangi hastaneye kaç tane adam alacağız?Hangi yeri boyayacağız,hangi yeri yeniden yapacağız?Bütün bunların hepsine il meclisleri karar verecektir.Peki o zaman şöyle bir sorun çıkıyor;iyide bu il meclislerinin kaynağı ne olacak?İl meclislerinin kaynağı olarak da Türkiye’de son zamanlarda yapılan doğru;ama çok eksik işlerden birisi kalkınma ajanslarıdır.Bilmiyorum içinizde kalkınma ajanslarında olan arkadaşlarımız var mı?Kalkınma ajansları doğru bir kavramdır;ama kalkınma ajansları maalesef böyle elinde hiçbir imkanı olmayan danışmanlık kuruluna dönüştürülmüştür.Biz kalkınma ajansları vasıtasıyla GSYH’nın  %2’sini her yıl bu illerin kalkınmasıyla ilgili kaynak olarak kullanacağız.Bütün bu il meclislerinin koordinasyonunu da sağlamak üzere yerel yönetimler bakanlığını da kuracağız.Türkiye bunu yapmalıdır.Böylece yerinden yönetim,Adem-i Merkeziyetçi yönetim dediğimiz yönetim gerçekleşmiş olur.Peki efendim demokratik özerklik meselesi ile bunun bir benzerliği var mı?Hiç bir benzerliği yok.Demokratik özerklik benzerliğini tartışanların derdi;demokratik özerklikle halkın yönetime katılmasını amaçlamak değildir.Demokratik özerklik aslında Türkiye’deki mevcut demokratik oligarşik yapıyı bu demokratik özerkliğin uygulanacağı illerde örgütlü siyasal yapılara devredilecektir.Diyelim Doğuda ve Güneydoğuda demokratik özerklik olursa Ankara’da da Oligarşi orada el değiştirecek ve terör örgütüne yakın bir oligarşi ortaya çıkacaktır.Bizim kastımız bu değil.Önce insan diyen bir siyasi düşünce mutlaka illerin kararlarını da o ilin insanlarına bırakıyor.Paranı da nereden bulursan bul demiyor.Parasını da kalkınma ajansları marifetiyle temin ediyor.Bu da önemli bir sistem değişikliğini gündeme getirecektir.Böylece efendim anayasayı değiştirelim.En ileri anayasayı yapsak ne kadar yapacaksınız?En ileri anayasayı yapsak bile yetmez.Bu ülkenin topografyası 4 temel hukuk metniyle belirlendi.Hiç bir ülkeye gitmeye gerek yok alın o ülkenin hukuk metinleri o ülkenin ne kadar demokratik olup olmadığını anlarsınız.Bunlardan biri anayasalardır,biri siyasi partiler yasasıdır,diğeri seçim yasasıdır,bir diğeri de meclis iç tüzükleridir.Bu anlamda sadece anayasa değişikliği değil,diğer 3 hukuk metninin de değiştirilmesi lazım  bununla ilgili tekliflerimizi de burada söylüyoruz.Siyasi partilerin kapatılması,seçim sistemi efendim meclis iç tüzüğündeki değişiklikler.parlamento gruplarının oluşması vs. Bunun dışında hiç kimsenin söylemediği başka şeylerde söylüyoruz.Bunlardan bir tanesi Millet vekili azil sistemidir.Geri çağırma sistemidir.Şimdi denetim mekanizmasını denetim meclisi üzerinden iyi kurarsanız partizan bir denetim değil de hakikaten devletin idari işlemleri doğru mu yapılıyor?Mali işleri doğru mu yapılıyor?Kaynakları doğru mu kullanılıyor?Denetimini kurarsanız bu denetim meclisi eliyle seçmenler seçtikleri  millet vekillerini o seçim çevresindeki  milletvekilliği için yeterli sayının diyelim 40 bin,50 bin,60 bin kadar insan noterden ben falanca milletvekilini seçmiştim;ama onun millet vekili olmasını istemiyorum.Azil kağıdı gönderilirse bu azil denetim meclisinde öncelikli olarak görüşülecek ve millet vekilinin geri çağırılmasının yolu açılacaktır.Yani milletvekilliğinin düşmesinin yolu açılacaktır.Siyasi partiler diğer rakiplerini azlederler.Bunun içinde kademeli noter işlemleri ve arkasından denetim meclisindeki şeyler.Ayrıca  vatandaşların doğrudan kanun teklifi verme hakkı.Yine Türkiye ortalamasında 550 milletvekiline böldüğünüz zaman ortaya çıkan rakam neyse o rakam kadar noterden herhangi bir konuda biz şöyle bir yasa tasarısı vermek istiyoruz diyen insanların vermiş oldukları yasa teklifleri doğrudan doğruya parlamentoda TBMM’de görüşülecektir. Ayrıca mesela senelerdir söylüyoruz temel konularda dış politika konuları dahil temel konularda halkın kararına baş vurulması referandum.CHP daha yeni söyledi 2 gün önce söyledi.Füze kalkanı için referanduma gidelim biz bir senedir söylüyoruz.Türkiye AB’ye girsin mi girmesin mi?Temel konularda,dış politikalar dahil Türkiye’nin referanduma gitmesinin yolu açılmalıdır.

  Yine Cumhurbaşkanını efendim 2014 yılında halk seçecek;ama pratik olarak halk işin içerisinde yine yok.Parlamento da çok net bir şey söyleyeyim asla siyaset yapmak amacıyla söylemiyorum; AKP’nin kaç milletvekili var?325 millet vekili var.AKP’nin 325 milletvekili olmasına rağmen çok kuvvetle muhtemeldir ki o 325 millet vekilinden Cumhurbaşkanı adayı 1 tane çıkacaktır.Yani siz Cumhurbaşkanını halka seçtiriyorsunuz;ama cumhurbaşkanı olabilmenin şartını meclisten 20 kişilik bir grubun aday göstermesine bağlıyorsunuz.Pratik olarak Türkiye’nin 4 tane Cumhurbaşkanı adayı olacaktır önümüzdeki seçimler için söylüyorum.Hani demokrasi,hani halk seçecekti?Halk falan seçmeyecek.Yine bir kişinin dudağının arasında.Bunun adına demokrasi falan demezler bunun adına demokrasi oyunu derler.Bunu sağlayabilmek için yine insanlar noter tasdiki alarak biz Ahmet’, Mehmet’i Cumhurbaşkanın olarak görmek istiyoruz diye başvurduğunda.Cumhurbaşkanı adayı olması sağlanmalıdır.Böylece en azından 550 tane aday çıkarılabilmesi mümkündür.Enflasyon olur.Olmaz zaten iki turlu seçimlerde ikinci turda en çok oyu alan Cumhurbaşkanı seçilecektir.

Konuları özetle ifade etmeye çalıştım yani özetle laf ola beri gele tarzı yapılan bir anayasa değil. Kavram olarak da anayasa değişikliği kavramını kullanmak son derece yanlıştır.Yeni anayasa yapılması gerekir.Bürokratik oligarşiden millet egemenliğine geçmek şarttır bunun için yeni anayasa istiyoruz.Yoksa elli bin kere bu anayasa değişmiş bir değişiklik yaparsanız bunun içerisinde bir mana ifade etmez.İkincisi efendim bu anayasayı doğrudan halk tarafından seçilmiş bir anayasa meclisi tarafından yapılmalıdır.Bunu söylüyoruz,tarihe not düşmek için söylüyoruz.Geçti çünkü artık bu parlamento anayasa değişikliğini yapacaktır.Amaç tarihe not düşmek.Bugünün Tarihini de isterseniz atın bir kenara adım kadar emin bir şekilde söylüyorum ki bu anayasa hangi çoğunlukla yapılırsa yapılsın Türkiye 4-5 yıl sonra anayasa meclisi marifetiyle anayasa yapmayı mutlaka konuşacaktır.HAS parti’de bunu söylemişti diye hatırlarsınız.İkincisi bu.Üçüncüsü anayasanın niteliklerini söyledim.Özellikle eşitlikçi olmak,insan odaklı olmak ve sosyal adaletçi perspektifinde olmak mutlaka ortaya konması gerektiğini…diğerlerinin yanında onları söylemiyorum çünkü herkes söylüyor.Dördüncü olarak da bu anayasa yeni bir sistem teklif etmelidir.Bu sistemde bizim özellikle iki tane radikal teklifimiz var;birisi denetim meclisi,birisi il meclisleri.Diğerlerini de hep beraber gözden geçirmiş olduk.Eğer Türkiye böyle bir anayasa yapma sürecine girerse çok önemli bir mesafe kat edeceğine inanıyorum.Bu sürecinde böyle işlemesi için evet anayasa meclisi teklifini bir kenara alıyoruz.Bunun dışında daha nitelikli bir anayasa yapılabilmesi için bütün gücümüzle katkı sunmaya devam edeceğiz.Efendim biz parlamento dışındayız gibi en ufak bir komplekse kapılmadan.Bu katkımızı sunacağız.Son soru şu peki sayın başkan iyi de bu işlerin söylediğiniz gibi iyi bir şekilde işleyişine inanıyor musunuz?Açıkçası çok moralinizi bozmak için söylemiyorum;ama Perşembenin gelişi Çarşambadan belli.Çok büyük ihtimalle çok uzun süren anayasa tartışmaları olacak ve sonunda birkaç madde üzerinde böyle rötuşlar olacak.Nereden anlıyoruz?İki tane temel göstergesi var;birincisi  anayasayı halkın istediği istikamette yapmak isteyen siyaset ve özellikle iş yapma konumunda oldukları için söylüyorum  iktidar partisi   buna göre üslubunu dizayn eder.Yani anayasa yapmak istiyorsanız uzlaşarak yapacaksınız tek başınıza 325 milletvekiliniz müsaade etmiyorsa uzlaşacaksınız.Uzlaşmakta önce siyaset üslubunu değiştirmekle olur.Yani şu Dersim meselesi gibi bir konuda bile siyaset çatışmacı bir üslupla devam ediyor.Birincisi bu çok temel bir gösterge yeni anayasanın bu salondaki insanların muhtemelen istediği çerçevede yapılamayacağını gösteriyor.İkincisi de uzlaşma komisyonu uzlaşma komisyonunun kurulması ilk bakışta çok güzel gibi görünüyor;ama orada birkaç tane şey var önce deniyor ki  her partiye demişsiniz üç tane anayasadan en çok anlayan kim varsa onu gönder.On iki kişi oturmuş bir masanın etrafına daha başlangıçta ilk anda diyorsunuz ki orada on iki tane adam var;ama aslında dört tane fikir var.Her partinin bir oyu olacak diyorsunuz.Bu bir kere anayasa yapma tekniğine baştan aykırı olan bir şeydir.Anayasa değişikliklerinde biliyorsunuz meclis grupları karar alamaz.Her milletvekili hür iradesiyle hareket eder.Siz daha çoğulculuk prensibini baştan iptal ediyorsunuz.Çoğulculuk moğulculuk yok kardeşim üç kişiyi değil otuzar kişiyi çağırsan ne yazar.Her partinin bir oy hakkı varsa koyarım bir odanın içine bütün parti liderlerini yapsınlar anayasalarını çıksınlar dışarıya.Birincisi bu yani uzlaşmacılık olmayan göstergelerden birisi bu.İkincisi ise her partinin konularda uzlaştığı anayasa yapılacak.Öyle mi?Bu Türkçe’de ne demektir biliyor musunuz?4-5 maddeden başka bir değişiklik yapamayacağız demektir.Vatandaşlık tanımında bugünkü şartlar altında MHP ile BDP’yi nasıl uzlaştıracaksınız?Bürokratik oligarşinin bütün kurum ve kuruluşlarını ortadan kaldıracak değişiklikler çerçevesinde biz tekliflerimizi verdik.Neyi kast ediyoruz bürokratik oligarşide herkes söylüyor ilk söyleyen Allah rahmet eylesin Bahri Zengin beydir.Yıllar evvel.Mekanı cennet olsun.Bürokratik oligarşi lafı asker eline silah aldı güç vardı,onun için oraya oturdu değil. Bürokratik oligarşiyi 61 ve 82 anayasası kurdu.Neyi kast ediyorum?Efendim,hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir;ama millet bu egemenliğini anayasa kurum ve kuruluşlarıyla kullanılır.Böyle dediğin zaman   anayasadaki bürokratik kuruluşları zaten milletin üzerine çıkarmış oluyorsun.Biz bunu 2010 yılındaki değişiklikte hükümete yalvararak teklif ettik.Allah rızası için şunu değiştirin dedik.Şimdi CHP,MHP ekolünün problemi mevcut statükoyu değiştirmek istemiyor.Aslında tersinden BDP’de statükonun değişmesini çok fazla istemiyor;ama AKP’de bu arada müsaade edin de siyaset yapayım. AKP’de bu kadar büyük toplumsal gücüne, bu kadar büyük sayısal gücüne, uluslar arası desteğine rağmen ve özellikle son seçimde oylarını almasının nedeni yeni anayasa olmasına rağmen AKP’de anayasa ve sistem değişikliğinden kadro değişikliğini anlıyor. Yani anayasa mahkemesi böyle dursun anayasa mahkemesinden Ahmet’i alır bizim Mehmet’i koyarsak daha iyi olur. YÖK böyle dursun, Mehmet’i koyar bizim Ahmet’i alırsak orası iyi olur. HSYK’ya bizim adamlarımızı koyarsak iyi olur. Kardeşim bunun adına sistem değişikliği demezler, bunun adına kadro değişikliği derler. Hem Anayasa Mahkemesi Başkanını hem YÖK başkanı sevdiğimiz arkadaşlar o ayrı bir şey. Şahıslarının dışında bir şey söylüyorum. Gelin sistemi değiştirelim.Sayın Başbakan YAŞ’ın başında oturdu benimde yüreğimin yağları eridi ne güzel.Bir sivil YAŞ’ın başında oturuyor.İyi de hala YAŞ neden bir anayasal kuruluş?Neden hala Genel Kurmay Başkanlığı MSB’ye bağlı değil?Neden asker ve sivil çift başlı yargı sistemi devam ediyor?

Niye hala Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı’na bağlı değil, niye Türkiye’de hala asker ve sivil çift başlı yargı sistemi devam ediyor. Sistem değiştirmekten kastımız bu, niye YÖK hala bir anayasal kuruluş. Bunun izahı var mı, niye YÖK hala bir anayasal kuruluş. Geçen YÖK’ten bir arkadaşla konuşuyorduk, abi diyor YÖK’ü niye kaldıralım şimdi bizim elimize geçti diyor. Problem burada, sistemi milletin kılmanın yolu gerçekten sistemin bütün kurum ve kuruluşlarını millete açmaktır. Şöyle bir şey olabilir mi Milli Güvenlik, milletin karar verebileceği alan değil, Milli Güvenlik Kurulu’nda karar veriyorsunuz. Para politikaları milletin karar vereceği alan değil, Merkez Bankanız tamamen özerk, diğer bütün sistemleriniz millet denetimi dışında bunu sağlamanın yolu bu anayasa değişikliğinden geçiyor, biz samimi olarak bu değişikliklerle ilgili görüşlerimizi sonuna kadar söyleyeceğiz, ümit ederim ki olumlu bir değişiklik olur. Dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum….

 

SİYASET  
VATANDAŞ, CHP ve CHP’Lİ
HÜSEYİN BENEK

TOPLUMSAL  
KRİZLERİN TEMELLERİ
FİKRİ ADİL

ÖNERİLER  
UYUŞTURUCUNUN KİŞİLERE VE TOPLUMA ETKİLERİ
DERMAN ABİ

TOPLUMSAL  
DİNDAR, DİNSİZLER!!! DİNSİZ DİNDARLAR!!
SITDIK FANİ

TOPLUMSAL  
TARIM ve HAYVANCILIKTA ÜRETİCİ SORUNLARI
M.Akif GÖKALP

TOPLUMSAL  
CUMHURİYETİN YÜZÜ KADINLAR
Nevval SEVİNDİ

TARİH  
TÜRKLERİN TARİHDE YERİ ve ÖNEMİ
Tomris VAKANÜVİS

ŞİİR  
NORMALİ AŞMAK!
AHSEN'E SEVDALI

SİYASET  
CHP TARTIŞMANIN KEYFİLİĞİ
AYDIN FİKİRLİ

GELECEK  
YAPAY ZEKA ve METAVERSE NEDİR?
Şahin KAHİN

Reklam

“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."

                                    M.Kemal Atatürk


Adrese Git
Sitemiz en iyi 1024 x 768 çözünürlükte ve Internet Explorer ile görüntülenir...
EpoxSoft