|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
HSYK SEÇİMLERİNDEN KAMUOYUNA YANSIMALAR |
YENİ OLUŞTURULACAK HSYK’YA AĞIR SORUMLULUKLAR.
Yeni oluşan kurul iktidarın etkisinde kalmasa bile öyle anlaşılacağı ilk haberlere ve yorumlara yansımasından belli. Aşağı tükürseler sakal, yukarıya tükürseler bıyık misali şimdiden tartışılmaya başlandı. Bu kurumun önemi yargı mensuplarının özlük haklarıyla ilgili düzenlemeleri yapan kurum olmasından gelmektedir. O zaman bu kurumla ilgili kararlar bu zamana kadar olduğu gibi ulu orta sokak ağzıyla olmamalıdır. Görüldüğü gibi kurumun saygınlığına zarar veriliyor. Bu kurumun saygınlığı aynı zamanda yargının saygınlı da demektir, burası yargının bağımsızlığını sağlayacak veya bağımlı hale getirecek kurum. Ben bu kurumun yapılanmasında iktidarın, yani yürütmenin etkisinin olmamamsından yanayım, bunu başaramazsak en az müdahaleden yanayım, bunu da başaramazsak yargı bağımsızlığını kaybeder en istenmeyen sonuçtur. Şimdi seçim sonuçlarına bakarak bu seçilenler iktidarın adamı olur demek ayıptır, ama iktidarın adamı olunursa yargı bağımsızlığı acısından büyük kayıptır, sistemin işleyişi zora girer. Seçilenleri büyük bir sorumluluk ve sistem acısından da vatandaş acısından da büyük bir sınav bekliyor yani vebal büyük ona göre davranılmalıdır. Her şeye rağmen bu olayın tartışılma üslubunu doğru bulmuyorum.
Neden? Bu mesele vasat bir siyasi tartışma meselesi değildir de ondan. Sistemin üçayağından bir ayağını oluşturan yargı mensuplarını çok yakından ilgilendiren HSYK gibi önemli bir kurumdan bahsederken bu kurumla ilgili karar organlarının ve kurallarının oluşumunu belirlerken yargıçlardan çok siyasilerin etkili oluşu hepimizi rahatsız etmektedir. Bütün bunlara rağmen olayları geldiğimiz noktadan değerlendirirsek bu olayı daha sağlıklı değerlendirmiş olacağız.
Sonuç da seçim kurallarına göre yapıldıysa ki öyle görülüyor, verilen oylar baskı altında da verilmediğine göre, kişiler tercihlerini sandığa istedikleri gibi yansıttı. Seçilen kişilerin karşısına aday da çıkarıldı ve oy kullanan yargıçlar şu an seçilenleri seçti. Seçilen kişileri baştan yürütmenin etkisinde ki kişiler olarak göstermek yanlıştır. Biz genelde bizim istemediklerimiz olunca eleştiriyi saldırganlığa dönüştürüyoruz.
İktidarın ne derecede etkinliği vardır bilemeyiz, buraya seçilen insanlar bu ülkenin vatandaşlarıdır, en az bizim kadar ülkelerini seviyor olmalıdırlar ve bu kurumun kurullarına seçilmeye herkes kadar hakları vardır. Çünkü hepsi aday olabilme niteliklerini taşıyorlar ve uzun zamandır kamu görevi yürüten kişilerdir. Bu kişileri icraatlarıyla yargılayalım, ön yargılarımızla değil.
Sağlıklı düşünmek demek ön yargılarımızdan uzaklaşmak demektir. Bu zamana kadar tartıştığımız sorunlar teferruattan ibaret sorunlardır. Teferruata boğulanlar geniş ve gerçek sorunları göremezler. Bizde toplum olarak kendi icat ettiğimiz sorunları tartışmaktan güncel sorunlara eğilemiyoruz.
Tartıştığımız sorunlara bakın, türban takılsın mı, takılmasın mı takılırsa nasıl takılsın. Bu türban siyasi simgemi, yoksa inanç simgesi mi? Bunu yargılamak takanlara düşer ne için takıyorsa sadece kendisini ilgilendirir. Bu gerilimin ülke gündemini ve siyasetini belirlemesi beni rahatsız ediyor. Kürt dilinin yasaklı olmasınınsın şu andaki terörü beslediğini ve bu noktaya getirdiğini neden görmediler bu ülkenin aydınları ve siyasetçileri ben sade vatandaşken bunu görüyorum da. Bu sorun olmayan sorunlar gerçek sorunlarımızın es geçilmesine neden oluyor.
İyi bir planlama ile ne kadar hangi alanda yetişmiş işgücüne ihtiyacımız var? Ona göre üniversiteye giriş kontenjanlarını belirlesek ve mezun gençlerimiz boşta kalmasa. Bu yukarıdaki kendimizin başımıza bela ettiği sorun olmayan sorunlardan daha mı önemsiz.
Aynı şey yargıda da olmasın verilen kararlarda ve yapılan seçimlerde şaibe aramak, hep şüpheyle yakalaşmak, verilen kararlar bizden çıkmadıysa hep isabetsiz karar saymak. Bize bir şey kazandırmamaktadır.
Yapılan eylemleri, alınan kararları ülkemizin, milletimizin çıkarlarına uygundu değil mi diye yargılayıp değilse tartışmaya açmak yerine bizim siyasi bakış acımıza ters mi değil mi diye yargılarsak siyasi ortamı gerer ve en sonunda inandırıcılığımızı ve birbirimize karşı güvenimizi kaybederiz.
Güvenini kaybeden topluluklar toplumsal bağını kaybetmişiz demektir.
Yargıya ve onun kurumlarına güvenelim, daha çok tartışmaya açamadan evrensel standartlarda ölçülerimizi belirleyelim. Yargı yürütme yasamadan oluşan güçler ayrılığı ilkesini iyi işletelim, yok işlemede sorunlar varsa bana göre sistemden değil işletenlerden kaynaklı sorunlar var. Sistemden sorun varsa sistemin işlemeyen yanını, kişilerden kaynaklı sorun varsa kişileri değiştirelim. Bunu yaparken de sistemin ruhuna dikkat edelim.
ÇOK ÖNEMLİ KONULARI MAGAZİN VE FUTBOL TARTIŞIYOR GİBİ TARTIŞMAYALIM. Konunun uzmanları yan yana gelip tartışsın ve kabul gören düşünce kamuoyu ile paylaşılsın böylece sorunlarımızı daha kolay çözeriz. Tartışmalarımızı ve eleştirilerimizi sorunların çözümüne hizmet eder hale getirelim.
Ülkemize ve milletimize hatırlı olsun dileğiyle, saygı ve selamlar.
AYDIN FİKİRLİ
Taha Akyol
Objektif
t.akyol@milliyet.com.tr
HSYK seçimleri
YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan seçim sonuçlarını “yürütme organının doğrudan seçimlere müdahalesi” olarak yorumluyor. Eminağaoğlu ise, yeni düzenleme ile “yargıç ve savcılara demokratik bir hak sağlanmış” olduğunu kabul ediyor, fakat “hâkim ve savcıların bu hakkını demokratik yönde kullanmak istemelerine saygı gösterilmemiştir” diyor.Aşırı konuşmalarıyla tanınan Eminağaoğlu artık itidalli bir çizgi mi izleyecek? İnşallah öyledir.
YARSAV’ın da bugüne kadar izlediği sert politik çizginin ne kadar inandırıcı olduğunu kendi içinde tartışmasını ve bundan sonra daha az “politik”, daha çok “mesleki” bir çizgi izlemesini temenni ederim.‘Bakanlık kazandı’ ne demek?
Seçimlerde ortaya çıkan “Bakanlık listesi kazandı” havası kaygı vericidir. Geniş bir kesimde, en azından “yüzde 42”de yeni HSYK hakkında peşinen güvensizlik oluşmuştur. Bu ciddi bir sorundur. Üzerinde durulmalı, irdelenmelidir.Bunun iki yolu var:
Yeni seçilen üyeler, icraatlarıyla ‘hukuki tarafsızlık’ konusunda güven oluşturmaya özen göstermelidirler. Bu bakımdan, önümüzdeki günlerde yapılacak olan kurum içi seçimler önemlidir: HSYK’da başkan vekili, genel sekreter adayları, üç dairenin üyeleri ve başkanları seçilecektir.
* Kuşkuyu irdelemede önemli olan ikinci husus, “yürütmenin müdahalesi”nin ne olduğunu araştırmak ve kamuoyuna açıklamaktır. Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından biri Yüksek Seçim Kurulu’dur ve seçimlerin hâkim gözetiminde yapılmasıdır. Bu defa sorunlar mı oldu ki “seçimlere yürütme müdahale etti” deniliyor?!
Böyle “müdahale edildi” gibi soyut ve çok genel beyanların somut içeriği neyse kamuoyuna açıklanmalı, hukuken geçerli “delil”leri ortaya konulmalıdır.
Seçim Kurulları mı Bakanlığa ‘alet’ oldu?! Kapalı kabinlere girerek vereceği oyu hazırlayan ve kapalı zarfta herkesin gözü önünde oyunu sandığa atan 11 bin hâkim ve savcıya nasıl “müdahale” edildi?! Yoksa oy sayımında mı hile yapıldı?!
YARSAV iddialarını somutlaştırmalı ve delillerini ortaya koymalıdır.Bu son derece ciddi meselenin muğlak ve kuşkulu bırakılması adalete çok büyük zarar verir.
Yargı tabanı ne istiyor?
Türkiye’deki 11 bin hâkim ve savcı Adalet Bakanlığı’nın “müdahale”si ile mi böyle oy kullandı?!
Yoksa, siyasi tavırlarıyla ve TV’lerdeki ateşli polemikleriyle şöhret olmuş kişi ve gruplar yerine, HSYK’da “mesleki” çalışma yapacak adaylara oy vermek istediler de ‘Bakanlık listesi’ denilen listenin dışında “mesleki” bir liste olmadığı için mi, sonuçlar böyle oldu?
Bunun da iyi düşünülmesi lazım.Adalet Bakanlığı’ndaki yüksek bürokratlar Anayasa Mahkemesi’ne üye olabiliyor, Yargıtay ve Danıştay’a da üye olabiliyorlar. Buna hiç itiraz edilmedi bugüne kadar.
Bu yargılama makamlarına üye olup da idari bir kurul olan HSYK’ya üye olmamalarını savunmak hukuken kolay değildir. Ancak sayıların fazla olması ciddi bir problem yaratırdı. 22 kişilik HSYK’da 15 üye yargı kökenlidir, bunun sadece ikisi Bakanlık kadrosundan gelmektedir, atamayla da değil, 11 bin hâkim ve savcının katıldığı oylamada oraya seçilmişlerdir.
Seçimde baskı yapıldığı yönünde bir delil ortaya konulamazsa, yapılacak şey, HSYK’nın bundan sonraki iç yapılanmasında ve çalışmalarında “hukuki tarafsızlık” ilkesine uymasını kamuoyu olarak denetlemektir.
Ahmet HAKAN
Bağımsız yargının ruhuna el-Fatiha
ARTIK mahkemelerde hak ararken de, hesap verirken de kendimizi rahat hissetmemizi gerektirecek bir ortam kalmadı.
Artık daha az özgürüz. Artık daha az güvendeyiz.Artık hükümet denilen devasa erke karşı sığınacak bir limanımız yok. Artık öyle kolay Başbakan eleştirisi falan yapamayacağız.
Çünkü...
“Yargı bağımsızlığı” fiilen elden gitmiş durumda.
Yıllardır hep beraber “Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulun da ne arıyor?” diye tepinirken...
Olanlar oldu:
“Adalet Bakanlığı’nın listesi” adı verilen liste, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na tam 10 üye seçti.
Yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanlığı’nın bir alt birimi haline geldi.
Gelin 22 üyelik kurula şöyle bir göz atalım:
- 4 üyeyi Cumhurbaşkanı atayacak.
- 1 üyeyi Adalet Akademisi seçecek.
- 3 üyeyi Yargıtay seçecek.
- 2 üyeyi Danıştay seçecek.
- 10 üye Adalet Bakanlığı’nın listesinden seçildi.
- 2 üye de Bakan ve Müsteşar.
Bu durumda...
Kurul’un en az 17 üyesinin hükümet yanlısı olması kaçınılmaz.
Bunun anlamı şudur:
Artık daha az güvendeyiz, artık daha az özgürüz.
Artık adil bir karar için başına gelecek her türlü belayı göze almış yargıç ve savcılara ihtiyaç duyacağız.
Kısacası: “Yandaş yargı” işlemi tamamdır.
MURAT YETKİN
19/10/2010 radikal
“Adalet Bakanlığı'nın üç bürokratı, A., B. ve İ. kulislerde iddia edildiği üzere HSYK üyesi seçildi. Şimdiki iddia üç dairenin başına gelecekleri”
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 17 Ekim’de yapılan ve 16 üyesinin belli olduğu seçimler üzerine 12 Ekim’de Radikal’de, 7 üyenin istifasıyla boşalan koltukların dolmaya başladığı yolunda bir kulis yazısı yazmıştım.
Hatırlatmakta yarar var:* "Ankara siyaset kulislerinde pazar günü 11 bin küsur hâkimin oy kullanacağı 170 kadar aday içinden hangi isimlerin hükümet desteğiyle seçilmesinin muhtemel olduğu, hatta bu isimlerin seçildikten sonra hangi önemli görevlere getirileceği üzerine yoğun spekülasyon yapılıyor. İsimleri açıktan vermek haksız rekabete ve o isimlere haksızlıklara da yol açabilir. Ama örneğin, bu hafta sonu seçildikten sonra anayasa değişikliğiyle HSYK içinden çıkacak üç yeni daire başkanlıklarına atanacak, şu anda Adalet Bakanlığı bünyesinde olup önemli görevler üstlenecek üç isimden birin adı ‘A’, bir diğerinin ‘B’, bir diğerininki de ‘İ ’ harfiyle başlıyor; belli olunca paylaşırız."
Şimdi seçim bitti, artık haksız rekabet endişesi içinde değiliz, o nedenle o yazıyı yazarken isimleri ve makamları Ankara kulislerinde daha yüksek makamlara gelmek üzere tahmin edilen isimleri, seçildikleri için tebrik ederek paylaşmakta sakınca kalmadı.
A.B.İ.’lerin A’sı, Ahmet Kaya, Adalet Akademisi Merkez Eğitim Müdürü. ‘B’, bazı okurlarımızın tahmin ettiği üzere, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü. ‘İ’ ise, yine tahminleri (en yüksek oyu almak suretiyle) yanıltmayan İbrahim Okur, Bakanlığın Müsteşar Yardımcısı; en azından seçilmeden önce bu unvanları taşıyorlardı.
Ergin’in yanıtıAdalet Bakanı Sadullah Ergin, geçen pazar adli yargıda kullanılan 10 bin 222 geçerli oy, idari yargıda kullanılan 1,265 geçerli oy ile (170 sayısı arttı, 201 aday arasından) seçilen 16 HSYK üyesinin tamamının bakanlığa yakın isimler olduğu iddiasını şu sözlerle yanıtladı:
* "Bu iddia seçimde gösterilen iradeye saygısızlıktır. 16 kişiden sadece 2’si bakanlık bürokratıdır. YARSAV’ın listesinde de bakanlık bürokratı vardı, ama bunlar seçilemediler. Demek ki bakanlık bünyesinde çalışması yeterli değil, farklı özellikler de aranıyor. Diğer 14 kişiyi nasıl izah edeceksiniz?"
Bakan, Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olan Adalet Akademisi’ni bakanlıktan saymayarak 2 ve 14 sayılarını veriyor, ama dediği bir yerde doğru: Elde kanıt olmadan bütün seçilenlerin hükümetin adamı olduğunu söylemek haksızlık olur. Bakanın yine dün ne Demokrat Yargı ne de YARSAV listesinden kimsenin seçilmemiş olduğu, 4500 ile 6500 arasında -hiç de azımsanamayacak- oy alarak seçilenlerin ise hâkim ve savcıların ana gövdesindeki eğilimi temsil ettikleri sözlerini de unutmamak lazım. Ancak en azından bakanlık bünyesinden seçilen üç kişiyi bakan ve bakanlığa yakın saymakta yanlışlık olmasa gerek.
12 Eylül’de 22 üyeye çıkarılan HSYK’da Ergin ve Müsteşarı Ahmet Kahraman’la aynı masanın etrafına oturacak heyette, üç eski bürokratları da olacak. (Üye sayısını 22’ye tamamlayacak son dört üyenin ikisi Yargıtay, ikisi Danıştay tarafından kendi içlerinden seçilecek.)
Ama bu üç eski bürokratın seçilmiş olmaları, siyaset kulisinde bir hafta önce yaygınlaşan iddiaların ilk aşaması idi. Şimdi, iddialara göre ikinci aşamada, yani seçme aşamasını takip edecek yerleştirme aşamasındayız.
Bu hafta anayasaya uyum için Meclis’e sunulacak HSYK yasasına göre, teşkilat yapısı Adalet Bakanı’na bağlı olmak üzere üç daire kurulacak. Birinci Daire, hakim ve savcıların atama, nakil, yetki gibi işlerine bakacak. İddialara göre, Okur bu makama en güçlü aday.
İkinci Daire, hâkim ve savcıların mesleğe kabul, terfi ve disiplin işlerine bakacak. İddialara göre, Birol Erdem bu daire başkanlığının en güçlü adayı. Üçüncü Daire, denetim ve soruşturma izni işlerine bakacak. İddialara göre, Ahmet Kaya bu görev için en güçlü aday.
Yeni bir dönemİddialara göre diyoruz, çünkü bu görevlere seçim kurul tarafından kendi içinde yapılacak. Bakan Ergin’in dediği gibi kimsenin oyuna kimse ipotek koyamaz. Bakarsınız, kurul içinde başka adaylar çıkar ve onlar seçilir, bize de o zaman aktardığımız bu iddiaların yerleştirme kısmının doğru çıkmadığını yazmak düşer.
Nereden bakarsak bakalım, 12 Eylül’deki anayasa değişiklikleriyle yargıda yeni bir dönem başladığı görülüyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın dün (yine anayasa değişikliğine göre) yeni seçilen iki üyenin kabul töreninde yaptığı konuşmada, isim vermeden yüksek yargının Yargıtay ve Danıştay kanatlarını ima ederek ‘statükonun kibirli mensupları’ olmakla suçlaması da bir devrin sona erip, başkasının başladığının ilanı gibi değil mi zaten?
BÜLENT KORUCU
b.korucu@zaman.com.tr
YARSAV'ın strateji hataları
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinin tartışmasız mağlubu YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği) oldu. Yargı camiasındaki ilk örgüt olmasına, yüksek mahkemelerin desteğini arkasına almasına ve propagandaya ihtiyaç duymayacak tanınmış isimlerle temsil edilmesine rağmen adayları seçilemedi. Bu cümleyi biraz açmak gerekiyor.
Propagandanın anayasa eliyle yasaklanması normalde en fazla YARSAV mensuplarının işine yaramalıydı. Zira kamuoyunun ismini bildiği yargı camiasında da az çok tanınan isimlerden oluşan bir liste yapmışlardı. Neden işe yaramadı? Bence kendisiyle özdeşleşmiş isimleri göstermekten çekinerek bu avantajı tam değerlendiremedi. Mesela kurucu Başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu aday olmalıydı. TRT Haber'de birlikte katıldığımız programda tabandan çok yoğun talep geldiğini kendisi de doğruladı. Her ne kadar 'ben aday olmadım' dese de benim çeşitli kaynaklardan teyitle kanaatim, önünün kesildiği yönünde. Ömer Bey'in baskın karakteri hem şimdiki başkan Emine Ülker Tarhan'ı hem de yüksek yargıdaki üyeleri rahatsız ediyor. Emine Hanım hâlâ bakışların eski başkana müteveccih olmasından hoşnut değil. Yüksek yargıdaki üyeler ise derneğin başındaki kişiyi 'emanetçi' olarak biçimlendiriyor. Bizzat yönetemedikleri dernek, onlar adına ve çok öne çıkmadan idare edilsin istiyorlar. Bir anlamda memurları sayılan bir savcı veya tetkik hâkiminin başkanlığı böylesine ciddiye almasını hazmetmekte zorlanıyorlar. Eminağaoğlu'na yeni başkan Tarhan'la birlikte yüksek yargı mensuplarından engel çıktığını sanıyorum.
Yüksek yargının desteği YARSAV için doğru kullanılsa avantaja dönebilirdi. Ancak verilen görüntü ters tepkiye sebep oldu. Yargı camiasında herkes bilir ki, ilk derece mahkemeleri üzerinde Yargıtay ve Danıştay'ın vesayeti, Adalet Bakanlığı'ndan çok daha fazladır. Sadece kararların temyizi değil, verilen notlar da önemli ölçüde baskı aracıdır. "Buna rağmen YARSAV neden kesin mağlubiyet yaşadı?" sorusunun cevabı basit: Dernek yüksek yargıdaki ağırlığı yeterli gördü, yerel mahkemelere açılmayı istemedi. Oradan gelecek kalabalığın kontrolü zorlaştıracağından korkuldu herhalde. Aksiyon Dergisi'nin 'Yüksek Yargıçlar Kulübü' başlıklı dosyasında anlatıldığı gibi, yüksek mahkemelerde yüzde 40'ın üstünde temsil edilen birlik, ilk derece mahkemelerde yüzde 8'lere düşüyor. Örgütlenmedeki strateji hatasının faturasını ağır ödediler. Psikolojik tepkiler de sonucu tetikledi. "Şimdiye kadar adam yerine konulmadık, şimdi bizden oy istiyorlar" düşüncesi ağır bastı. HSYK'nın Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerinin son haftaya kalmış istifaları da tabanda olumsuz etki yaptı. Çaresizlik ve 'havlu atma' şeklinde algılanan istifalar çok geç kalmıştı. Ve Başkan Vekili Kadir Özbek itiraz etse de 'ucuz kahramanlık' değerlendirmelerine yol açtı. 'Şahsi hesaplarla yapılmış şov' suçlamasına ikna edici cevaplar verilemedi.
YARSAV'ı şimdi zorlu bir süreç bekliyor. Henüz resmî açıklama olmamakla birlikte kasım ayı içinde genel kurul yapılacağı belirtiliyor. Bence bu toplantı derneğin rotasını belirleyecek. Bu saatten sonra ilk derece mahkemeleri dışlayan ve yüksek yargıya yaslanan örgütlenmenin yaşama şansı yok. Tabanla barışmanın yollarını bulmak zorundalar. Ayrıca siyasi söylemleri bir kenara bırakıp, gerçekten meslek örgütü haline gelmeliler. Referandum sürecindeki hatalarını analiz etmeliler. Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen referandumda 'hayır'a bu kadar asılmamaları gerekiyordu. YARSAV hataları ile yüzleşip ders çıkarabilirse yaşayacak ya da marjinalleşip zamanla kaybolacak.
|
|
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|