|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
KAPİTALİZMİN VİCDANLI SESİ!! ALİ KOÇ ... |
KAPİTALİZMİN VİCDANLI SESİ!!
“”Kapitalizmin daha adaletli sisteme dönüşmesi şart”” Ali Koç
Evet, bu sözü hep yazarlar, entelektüeller, sol siyasetçiler söylerlerdi, şimdi ülkemizin en büyük holdinglerinden birinin, Yönetim kurulu üyesinin söylemesi bu sözü çok çarpıcı hale getirmiştir… Üstelikte bu sözü söylediği yer, G20 toplantılarının yapıldığı Antalya da, tabir caizse dünyayı yönetenlerin, dünyanın en zenginlerinin karşısın da söylenmiş olması, sözü daha bir anlamlı ve çarpıcı hale getirmiştir… Sözü söyleyenin paylaşım sorununu yaşamadığı, ama paylaşım sorunun sosyal sorunlara neden olacağını gördüğü için, grup içinden, öz eleştiri olarak da söz çok değerlidir… Biz özeleştiriye uzak bir toplumuz, yani alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız, bunun için olsa gerek, söz hem toplantı salonun da, hem de dünya ve ülkemiz kamuoyun da etkili olmuş, ses getirmiş kısacası bu söz görevini yapmıştır.
Kapitalizm eleştirisiyle gündeme gelen Ali Koç, büyüme ve kar odaklı ekonomik sitemi eleştirmiş, bu soruna neden olanların karşısın da eleştirilerini yapmış yaparken de aynı zaman da dünyanın ileri gelen patronlarına ve yöneticilerine, bunun sürdürülemeyeceğini, toplumsal ve dünya barışını bozacağını belirtmiştir.
Bu ‘gelir adaletsizliği’ meselesinin çözümün de ‘kapsayıcı büyüme’, ‘eşitsizliğin azaltılması’ gibi kavramları da kullanmayarak, kapitalist ekonomik çevreler de kabul gören bir dil kullanma, yerine muhalif bir dil kullanarak, paylaşım sorununa dikkat çekmiştir…
Bu Konuşma olumlu, olumsuz çok konuşuldu, konuşulanlar benim izlenimim, daha çok olumluydu, ben bu konuşmayı yapan Ali Koç’un kapitalizmin vicdanı olduğunu söylüyorum… Emekli bir vatandaş olarak bu çarpıklığı dünyanın kamuoyuna taşıdığı için de kendisine teşekkür ediyorum…
Eleştirilere yaklaşımı ise bir entelektüel ders niteliğindeydi…. Eleştirilerden çok yararlandık diyen Ali bey, eleştiriler bizi farklı düşünmeye veya kendimizi daha güzel ifade etmeye yönlendirdi diyerek eleştirinin önemi konusunda ki eksikliğimize de işaret etmiş oldu…
Kamuoyu konuyu tartışmaya hazırmış, bizim sözümüz sadece konunun gündeme alınmasına neden oldu diyerek de mütevaziliğini belirtmiş oldu…
Orta da olan bir şeyi, gelir eşitsizliğini dile getirdi, bunun nedeni, yüzyıllardır emek ve sermaye arasın da denge de gidip gelen sarkacın, bu kez fazlaca sermaye tarafına kaçmış olması eşitsizliği beslemiş, emek aleyhine bir hal aldığını belirten Ali bey söyle devam etmiş…
'Kapitalizmin daha adaletli sisteme dönüşmesi şart' emeğin getirisini aşınca kapitalist sistem bugün tanıklık ettiğimiz türden eşitsizlikler yaratmıştır. Aslında insanlık tarihi boyunca ekonomik bölüşümün nasıl olacağı hep tartışılmış. Bu bölüşüm hiçbir zaman tam anlamıyla eşitlikçi olmamıştır. Bunu beklemek gerçekçi de değildir. Bugün geldiğimiz noktada, iki sistem galip çıkmış: kapitalizm ve liberal demokrasi. Eleştiri olduğunda da doğal olarak bu iki sisteme eleştiri oluyor. Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, daha eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesini sağlamaktır, diyerek tabir caizse kapitalizm mi yok etmeyi değil reform etmeyi önermiştir…
Bu gerekliliği 3 nedenle temellendiren Koç: birincisi son 20-30 yılda uygulanan ekonomi politikalarında insanın ne yazık ki odakta olmaması. Örneğin, sermaye, mallar, hizmetler ve bilginin dünya üzerinde serbest dolaşımı mümkünken, insanların serbest dolaşımı hala mümkün olmaması. Bırakın insanın çalışacağı ve yaşayacağı ülkeyi serbestçe seçebilmesini, fakir bir ülkenin vatandaşının, seyahat için bile olsa, zengin bir ülkeye gidebilmesi önünde sayısız engel vardır. Bugünkü sistemin vahşi kapitalizm diye adlandırılmasının nedeni de budur. Kapitalizmin vicdanı konuşmaya devam etmiş…
İkincisi artan zenginlik ve refahın paylaşımındaki eşitsizliğin derinleşmesi olduğunu belirterek devam etmiş.
Üçüncüsü de dünyanın kısıtlı kaynaklarının hoyratça kullanılması. Bu tespitlere bakınca dünyanın acilen daha eşitlikçi ve sadece ekonomik açıdan değil sosyal açıdan da daha sürdürülebilir bir modele ihtiyacı olduğu aşikar demiştir.
Tarihsel olarak baktığımızda da, bugünkü sorunların temeli 1990’larda atıldı, 2000’lerle birlikte riskler iyice belirginleşti. O dönemde bilhassa finansal piyasalarda inanılmaz bir rahatlama, gevşeme yaşandı ve orta gelir grubunun ihtiyaçları ucuz ve kolay banka kredileriyle fonlanmaya başladı. Her şey güllük gülistanlıkken, çok güzel giderken kimsenin beklemediği bir anda sol kroşe geldi ve 2008 krizi patladı. Kriz sonrasında da öncelikle banka ve büyük şirketler kurtarılıp sıradan insanlar işini kaybedip evlerinden olunca büyük bir tepkiye, hatta öfkeye neden oldu.
Kamuoyunda “karlar özel, zararlar sosyal” algısı oluştu. Amerika’da başlayıp dünyaya yayılan “Wall Street’i İşgal Et!” akımı bu tepkilerin en somut şekli oldu. Bu tepkinin nedeni temelde artan zenginliğin işçi tarafına aynı oranda yansımamış olmasıydı. Söz konusu röportaj da Koç’a yönetilen şu soru da can alıcıydı aslın da…
Toplumda eşitsizlik kaynaklı bir sosyal patlama potansiyeli hissediyor musunuz? Soruya Ali bey şöyle cevap vermiştir…. Bana göre sosyal açıdan sürdürülemez bir ortamdayız. Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik artık yetmiyor, sosyal açıdan da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Pek çok veriye bakınca bunun sürdürülemeyeceğini görüyorsunuz.
Nitekim mülteci krizi ve göç dalgaları, terör bunun örnekleri. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz.
EMEK-SERMAYE SARKACI FAZLACA SERMAYEDEN YANA KAYDI
“Yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkaç bu kez fazlaca sermaye tarafına kaydı. Sermayenin getirisi emeğin getirisini kat be kat aştı. G20 sürecinde benim açımdan en çarpıcı veri G20 ülkelerinde şirket kârlarının milli gelirden aldığı payın tarihin en yüksek seviyelerine ulaştığı bir dönemde, çalışanların milli gelirden aldığı payın gerilemesiydi diyerek devam etmiş.
Bu olgunun özellikle gelişmiş ülkelerde daha belirgin bir hale geldiğini de vurgulamak isterim. Bu nedenle de zenginlik nimetinden işçi aynı oranda yararlanamadı. Zaten sosyal açıdan bu durum sürdürülemez derken kast ettiğim konulardan biri budur, diyerek sosyal sorumluluğunu ortaya sermiştir.
Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesi gereğidir. Eşitlik kavramını da açmakta fayda var: Tarihin hiçbir aşamasında tam eşitlik olmamıştır. Hiçbir ekonomik modelde, siyasi ya da toplumsal modelde bu olmamış. Olacak gibi de değil. Bunu beklemek gerçekçi de değil. ‘Mümkün olduğu kadar eşitlikçi vurgusu önemli.” Olduğunu söylemiş…
“”ALİ KOÇ: KAPİTALİZMİ YENİDEN DÜŞÜNMEMİZ GEREKİYOR, KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BU YANA AÇGÖZLÜLÜKTEN RAHATSIZIM“”
“Günümüzde karşılaştığımız ekonomik ve sosyal krizler, işsizlik, gelir dağılımının bozulması, artan göç dalgası gibi olaylara baktığınız zaman vicdanı ve adalet duygusu olan herkesin bu sorunlar karşısında benimkine benzer duygu ve değerlendirmelere sahip olması doğaldır. Ben küçüklüğümden, lise ve üniversite yıllarımdan bu yana açgözlülüğe varan hırs konusunda her zaman rahatsızlık duyan biriyim. Bu düşüncem hiçbir zaman değişmedi. Bugün geldiğimiz noktadan rahatsız olmamak da bu nedenle mümkün değil, biraz vicdanın, adaletin varsa rahatsız olursun.” İnsani bir Vicdanın sesi oluyor Ali Koç, Bu ifadeleriyle… Devam ediyor ve daha çarpıcı bir açıklama yapıyor diyor ki!!!
BİZ TERCİHEN DEĞİŞTİRMEZSEK MECBUREN DEĞİŞECEK
“Bugünkü durum sosyal açıdan sürdürülebilir değil. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere küresel sorunları; iş dünyası olarak biz, gönüllü olarak ele almadığımız sürece, mecburen ele almak zorunda kalacağız. Wall Street’i İşgal Et gibi eylemler bu konuda bütün dünya için önemli bir uyarı olarak değerlendirilmeli. Bu eşitsizliğe, vicdan sızlatan tabloya karşı biz kayıtsız kaldığımız takdirde başkaları başka şekilde bunu ele alacak ve bu tür sosyal patlamaların çok daha fazlasını görme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğiz Benim dikkat çektiğim sorunlar belki de daha çok zengin ülkelerde yaşanacak sorunlar.
Ancak yine de bizim de dersler ve önlemler almamız lazım. Bizim ülke olarak geleceğimiz çok parlak, ama bugün kırmızı alarm veren tehlikelere karşı hep beraber omuz omuza vermediğimiz takdirde bizim başımıza da çok ciddi problemler gelebilir.” Diyerek gelecekteki toplumsal sorunlar hakkın da öngörüde bulunmuş….
KAPİTALİZMİN NİMETLERİNİ İNKAR HAKSIZLIK OLUR
Yapılan haberlerin aksine, kapitalizmi yok etmek yerine, adil hale getirilmesi vurgusu yapmış… “Kapitalizm olmasaydı hayatımızda pek çok şey olmayacaktı. Pek çok sektörde çığır açan gelişmeler de kapitalizm sayesinde oldu. Kapitalizmin doğasındaki rekabet ve girişimciliğin sayesinde ortaya çıkan yenilikler ve ekonomik gelişmelerin çok çok büyük nimetleri oldu. Bunları inkar etmek haksızlık olur. Güzel şeyler olurken, kötü şeyler de oluyorsa buna ‘Neden böyle oluyor, diye düşünmek lazım. Benim demek istediğim, kapitalizmin bugün geldiği noktadaki yanlışların gözden geçirilmesi gerektiğidir.”
KAMUNUN OYUNA GİRMESİ ÖNEMLİ
Sistem nasıl gözden geçirilecek ? Kamu iradesi olmadan hiçbir adım atılamaz. Bakın tarih de bu anlayış değişimini ortaya koyuyor. 1980’lerde kamunun oyuncu olmaktan çekildiği, piyasalarda serbestleşmeye gidilen bir ortam yaşandı.
Ancak, bu deregülasyon ortamının iyi yönetilmemesi, dozunun iyi ayarlanamaması bizi 2008 krizine getirdi. Şimdi görüyoruz ki, devletlerin bazı regülasyon(düzenleme) konularında yeniden oyuna etkin olarak girmeleri çok çok önemli… Hatta bazen sadece regülasyon(Düzenleyeyici) değil, bilfiil oyuncu haline gelebiliyorlar. Kamunun değişen rolüyle ilgili örnek vermek gerekirse; ülkemizde de altyapı yatırımları ve sağlık alanında başarıyla uygulanan ve PPP (Public Private Partnership) olarak da bilinen Kamu – Özel Sektör İşbirliği Modeli’nin hem kalkınma, hem de istihdam yaratma açısından çok etkin bir araç olduğuna inanıyorum.
RAHAT HAYAT SORUNLARDAN MUAF TUTMUYOR
G20 Toplantısın da yaptığı konuşmada, İşsizlikle beraber gelen sosyal sorunlar ve gerginlikler nedeniyle çocuklarınızın geleceğinden endişe duyduğunu söyleyen Ali Koç’un sözü üzerine “Ali Koç da endişe duyuyorsa biz ne yapalım?” diyenler olduğunuzu duyuyoruz…. Gelir piramidinin üstündeki kesimin kendisi ya da çocukları, için de yaşadığı toplumda yaşanacak sorunlardan muaf mıdır?
Bu konu beni çok üzdü. Geçen yıl Antalya’da G20 toplantısında yaptığım konuşmada “Bir baba olarak dünyanın gidişatına baktığımız zaman çocuklarımızın geleceğinden endişe duymamak mümkün değil” demiştim. Elbette burada tüm çocukları kastediyorum, ama farklı yerlere çekildi. Gelecek kuşaklara bırakacağımız dünyaya baktığımızda işsizlik, gelir eşitsizliği ve iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlar başta olmak üzere pek çok problem olduğunu görüyoruz.
Bu problemeler ekonomik krizleri, ekonomik krizler de sosyal sorunları, sosyal sorunları da radikal(marjinal) görüşlerin toplumda bu kadar karşılık bulması içinde bulunduğumuz durumun ne kadar büyük hızla kötüleşebileceğinin en önemli gösterisidir…
Üst gelir seviyesinde olmak sizi tüm bu sorunlardan muaf tutmaz. Bu ifadeleri hem garipsedim, hem de cevap verme fırsatım doğduğu için sevindim. Ne demek muaf olmak, nasıl muaf olabilirim ki! Ülkenin her bireyi ülkenin gidişatı ve sorunlarından etkilenir. Bizde etkileniriz… Belli bir kesimden gelmek, hayatın rahat diye ülkenin vatandaşlarının yaşadığı sıkıntılara duyarsız kalmayı, ya da muaf olmamızı gerektirmiyor… Belki bizim gibi üst gelir grubunda ki insanların bu sorunu dile getirmesi ortak anlayışın, mutabakatın gelişmesini daha çabuk sağlayacaktır.
G20 Sonuç Bildirgesi’ne de giren “kapsayıcı büyümeyi” mümkün kılacak somut yol haritasının anlamı: Kapsayıcı büyüme, toplumun bütün kesimleri için fırsatlar yaratan ve artan refahın vatandaşlar arasında mümkün olduğunca eşitlikçi bir şekilde paylaşılmasına olanak sağlayan bir büyüme modeli olarak tanımlanabilir.
Bu modelin uygulanabilmesi için biraz cesaretli olunması gerekiyor: Ekonomik düşündüğümüz de şirketlerin üzerindeki kar baskısı, büyüme baskısı olur, siyasal düşündüğümüz de ise, politikacıların üzerindeki seçim baskıları olur… Bize göre, kuvvetli, iradeli liderlerin sağlayacağı mutabakat ve uygulama ve bu uygulamaların takibi bence kapsayıcı büyümeye bizi daha çok yaklaştıracak yoldur.
B20 İstihdam Görev Gücü olarak şubat ayında yaptığınız ilk toplantınızda
Oysa biz iş adamları olarak, ekonomik sorunlarla yüzleşmekten, başarılarımızın ya da hatalarımızın işletme mantığı için de ölçülmesinden, piyasalar tarafından sürekli hesap sorulmasından nasıl kaçmıyorsak… Dünyayı idare eden liderlerinin de politik gerçekliklerle yüzleşebilmeleri gerektiğine inanıyorum. Bu yüzleşme sorunların çözümün de devletleri daha etkin hale getirecektir…
Son yaşanılan dünyadaki mülteci sorununa bakınca insanın içi acıyor. Keşke bu durum ile karşı karşıya kalınmasaydı ama gelinen noktada ülkemizin halkımızın ve devletimizin duruşu takdire şayan.
Ben bu konunun, artmakta olan gelir eşitsizliklerinden bağımsız ele alınamayacağı görüşündeyim. “Zengin Kuzey”in, kendisini “Fakir Güney”den izole ederek, refahını ilelebet koruyabileceğini düşünecek kadar saf olabileceğine inanmak istemiyorum.
Mülteci sorununun kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için asıl yapılması gereken, zenginlik ve refahın hem ülke içinde, hem de ülkeler arasında daha eşitlikçi bir şekilde dağılmasını sağlayacak mekanizmalar geliştirilmesi olduğunu düşünüyorum. Eğer bu yapılmaz ve sadece dışlayıcı güvenlik politikalarıyla bu iş çözülmeye çalışılırsa, korkarım ki önümüzdeki yıllarda çok daha fazla sayıda mülteci “Zengin Kuzey”in kapılarını zorlamaya başlayacak.
2.5 milyon mülteciyi ağırlayan ülkemiz de, sadece İstanbul’da AB’nin toplamından daha çok mülteci barınıyor… Türkiye şimdiye kadar yaklaşık 8 milyar dolar harcayan Türkiye’ye AB tarafından yapılan yardımları ve verilen paranın bir iyi niyet mesajı, bir tür dayanışma işareti olarak algılaması gerektiğini düşünüyorum…
Öte yandan bu mülteci sorunu bizim AB’ye üyelik sürecimizin herhangi bir noktasın da pazarlık konusu kesinlikle olmamalı.
Son olarak “Ben kendini bu ülkenin geleceğine adamış, tüm gücünü bu ülkeye borçlu olan bir Topluluğun temsilcisiyim. Vehbi Bey, “Allah bize dünyanın en güzel ülkesini vermiş kıymetini bilmiyoruz” derdi...
Her şeyden önce memleketimizin kıymetini bilelim. Bölgemizde yaşananlardan ders çıkarıp, ulusça birlik ve beraberliğimizin pekiştiği, bizi geleceğe taşıyan konulara odaklandığımız, ülkemizin potansiyeline ulaşması için omuz omuza verdiğimiz bir yıl olmasını içtenlikle umut ediyorum. Ve elbette, terörün sona erdiği, acı haberler ile sarsılmadığımız sabahlara uyanmayı diliyorum. Hep vurguladığım gibi, ekonomiden refaha, barışın tesisinden kalkınmaya kadar karşı karşıya kaldığımız tüm meselelerin özündeki olmazsa olmaz şartın demokrasi ve güçlü kurumlar olduğuna inanıyorum. Koç özelinde ise bir ekleme yapacak olursam, ülkemizin büyümesine ve kalkınmasına katkıda bulunmak Koç Topluluğu’nun en önemli önceliğini oluşturuyor.
Kaynaklar :
1- Gazete Habertürk deki MELTEM ERSOY/ALİ KOÇ Röportajının özetidir…
3- http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/418827/Ali_Koc__Kapitalizmin_ortadan_kalkmasi_gerek.html
Haberler ve Röportajdan Özetleyerek Yazan: Hüseyin Benek
|
|
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|