|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
DEMOKRAT YÜRÜTME BAĞIMSIZ YARGI |
DEMOKRAT YÜRÜTME
BAĞIMSIZ YARGI
YARGI, YÜRÜTME GERİLİMİ
Bagımsız yargı kim istiyor parmak kaldırsın…. Kimse istemiyor mu? O zaman yargıyı kendimize bağlayalım olsun bitsin…
Tamam güçseniz, iktidar sahibiyseniz kendinize bağladınız, ya sade vatandaş ne yapacak? O kendi adaletini kendimi arayacak, bunun topluma maliyetini düşünerek bu olayı germeden çözmek zorundayız…
Bunları düşünmek bile insanın tüylerini diken diken ediyor, yapmayın etmeyin bagımsız, yasaların tarafı yargı, yargı mensubları, yasama mensubları, yürütme mensubları dahil olmak üzere ençok da biz sade vatandaşlara lazımdır.
Bunu tesis etmek ise seçtiğimiz iktidarın, vekillerin görevidir… Oysa yaşanılanlara bakılınca tersi olduğu izlenimi ediniyoruz, ama toplumsal güvene, toplumsal düzene yazık ediyoruz… Ben dedim olacak kim derse desin yanlış, demokrasiler de erkler sorumluluk alanların da Anayasa ve Yasalar çercevesin de çalışırlar… O zaman nedir bu yaşananlar demek ki sınırlarını aşan bir erk var bu kim?
Yürütmeye göre yargı, yargıya göre yürütme, yasama nere de iktidarın gölgesin de kalmış…
Şimdi bir çok çevrenin yaptığı gibi olaya Hükümet, Hizmet gerilimi diye mi bakacağız, yoksa Yürütme, Yargı gerilimi diye mi… Olayın karıkşıklığını kabul etmekle birlikte ben olaya Yürütme, Yargı gerilimi diye bakarım, neden derseniz, Hizmetin bu meseler de yasal bir sorumluluğu yok, yasal bir erk degil, sivil toplum örgütü, toplumsal baskı aracı, dini bir cemaat vs..vs her şey denilebilir ama, yarı da paralel örgüt denilemez, çünki o zaman bunlar örgütlenirken, siz neredeydiniz diye sorarlar… Bana göre Hizmet, Yargı, Yürütme gerilimin de taraf degil, taraf olduğunu idia edenler, operasyonu gölegelemek, istedikleri yasal düzenlemeleri yapmak için bahane arayanlardır denilebilir… Somut deliller ortaya konmadıkca hizmetin kurumlar da ki paralel yapısı var idiası da yavaş yavaş inandırıcılığını kaybetmeye başlamaktadır…
Olayı yargı ve yürütme gerilimi olarak ele almamız gerektiğini düşünerek böyle alıyoruz…
Yargı ve yürütme iki devlet erkimiz, zaten üç olması gerken erkkin biri Yürütme tarafından öyle bir baypas edildi ki yarın meclisin feshiyle iliğili bir öneri verilse belki de yasamada ki üyeler başbakan istiyor diye onu bile kabul edecek kadar Yürütmenin etkisindedirler, yada benim kanatim böyle oluşmuş…
Somut olarak işleyen iki erk kalmış şimdi bu erklerden biri olan Yürütme, Yargıya suyumu bulandırıyorsun diyor.. Yargıda ben senin çıkardığın yasalarla iş görüyorum ben senin suyunu nasıl bulandırıyım diyor. Sen bana nasıl karar verecegimle ilgili kurallarımı veriyorsun ben de bu kurallara göre karar veriyorum diyor… Yargının dediği sen ırmagın daha yukarısındasın, ben senin suyunu nasıl bulandırıyım ki diyor, bu hikaye aslanla kuzu arasında gecer ve aslan kuzuyu yemek için bahane üretir, suyumu bulandırıyorsun diye kuzu yer. Bu işi bu kadar karıştırılmamalıydı, biz kime inanacagımızı şaşırdık, sahi suyu kim bulandırıyor…
Ben kişisel olarak bazı akli selim insanların düşüncelerini baz alıyorum, bunlar Hukukcu Profsörler, Sami Selcuk, Ersan Şen, Hürriyet'ten Taha Akyol, Ahmet Hakan, Star gazetesinden Fehmi Koru, Yurt gazetesinden Atilla Akar, Vatan Gazetesinden Ruşen Cakır, Y.Şafak gazetesinden Murat Aksoy gibi olayın gerilimi ve akşının salladığı tarafın dışın da kalabilen, olaylar karşısın da objektif düşünebilen gazetecileri ve Hukuk Örgütlerinin temsilcilerini dinleyerek bu iş üzerine kendimce sağlıklı düşünce üretmeye çalışıyorum…
Bu kadar makaleleri, acıklamaları, acık oturumları, HSYK acıklamalarını okumanın, dinlemenin üstüne hala bazı terettütlerim var nedenini biliyorum, tartışan taraflar gercekleri degil taraftarlarının duymak istediklerini söylüyorlar da sanırım ondan…
İşte bu nokta da toplum kurum, kişi, örgüt bazın da güven erezyonuna maruz kalıyor… Kim haklı üzerinde duralım mı, durmayalım tespit edemiyoruz, cün ki herkes yalancı tanık getirmiş… Dedem böyle durumların içinden çıkmak için beyin öküzünü yiyenlerin arandığı bir hikaye anlatırdı…
Beyin öküzü kaybolmuş ya da yenmiş, kimin yediği de belli degilmiş, bey, köylüyü toplamış benim öküzümü kim yedi diye oradakilere sırayla soruyor, ama sırası gelmemesine rağmen ta geriler deki bir aile hep bir agızdan biz yemedik, biz yemedik diye bagırıyor, cagırıyor cırpınıyor, bey hemen durumu anlıyor, öküzü yiyenler en bağıranlardır diyor… Bu olay da kimin sesi çok çıkıyor sa onu haksız ilan edelim mi? Bir hikaye üzerine de haksız ilan edilmez ki… Bu operasyonlar ne için başlamıştı boş, çok önemli degil yolsuzluk yapıldığı şüphesi idiası, şikayeti üzerine… Ya yolsuzluk önemsiz mi ki tartışmıyoruz? Ama ülke kurutluş savaşı veriyor, Seçilmiş demokratik hükümete darbe var, uluslararası bir operasyonla karşı karşıyayız, önümüze öyle şeyeler konuyor ki la, yolsuzluk mu önemli, develtimizin bekası mı, gelecegi mi, düşüncesi beynimize cakıldı, bende çıkaramıyorum…
Ya yürütmeyi oluşturan hükümet kanatının söyedikleri doğruysa, ya yolsuzluklar gercekten de toplumsal yapıya zarar verecek boyuttaysa, ya devletimizin hükümeti emperyalist bir saldırıya maruzsa, ya lütfen bunları yüksek perdeden tartışmayın bizi paronoyak yapacaksınız…
|
|
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|