|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
YÜRÜTME, YARGI GERİLİMİ |
YÜRÜTME, YARGI GERİLİMİ!!
BU TARTIŞMANIN TOPLUMA MALİYETİ
Taraf olamayan bertaraf olur derlerdi ya, bazı olaylarda taraf olmayanlara o kadar çok ihtiyaç duyulur ki taraflara durun ne yapıyorsunuz diyecek bir tarafsız grub gerekir… İşte bu hükemet, yargı gerilimi de tam böyle bir olaydır. Bu tarafsız grubun tarafsızlığına güvenen taraflar bu dur sesini daha bir can kulagıyla dinleyecekler… İşte bu yazı bu nedenle tarafsızlık için de kaleme alınmaya çalışıldı… Bazı tarafsız kalemlerin cabalarından da destek alınarak bu gerilimin ülkeye, topluma devlet işleyişine zarar verecegi kaygısının görülerek, gerilimin düşürülmesine katkı sunmak için yazılmıştır. Taraflar daha dikkatli olmaya sistemin temel degerlerini erezyona uğratmadan soruna çözüm bulunmalıdır… Nitekim Eski yargıtay Baş Savcısı Sabit kanatoğlu ve Barolar birliği başkanı Metin Feyzioğlu nun cabaları ve önerileri dikkate alınarak sorun daha çok dallanıp budaklanmadan çözülmesin de toplumsal yarar olduğunu hatırlatmak için durun, susun, yapmayın, ya bakın gerilim dışında da secenekler de vardıra bu yazı davettir. İnşallah bu yazımızla maksadımıza ulaşırız dilegiyle, olayı kısaca inceleyelim….
1
Bir tarafın yeniden İstiklal Savaşı yapıyoruz demesi olayın nerelere varabilecegini gösteriyor.
İktidarımızla ülkeyi karıştırmamak gerektiğini söyleyelim, yoksa yarın her iktidar kendine gelen eleştirileri ülkeye karşı gibi algılayarak, susturmaya çalışırsa… Bunun yerine, Demokratik bir şekilde gelen iktidara yapılan şantaj denilebilirdi. Buna rağmen soruşturmaların önüne engel çıkarmayacağız, yolsuzluğu karışmış olanların mutlaka cezalandırılacagının güvencesi kamuoyuna verilmeli, degilmiydi?
Hükümet kedine yapılan kendi ifadesiyle, komplo vari operasyonu, paralel devletin operasyonu demesi, bu paralel yapının cemaatin olduğunu işaret etmesi, bütün yargı camiamızı zan altında bırakmaktadır. Bu söylem yerine yasalara aykırı bir şekil de suçsuz kimselerin suçlandığını ifade ederek, yargılama aşamasında ister birinci derece olsun ister ikinci derece olsun şimdiler de ise bir üçüncü aşama Anayasaya Mahkemesine başvuru hakkının da vatandaşlara verilmesi gözaltına alınan kişilerin ancak üç aşamalı bir yargılamayı sonucu suçlanabilecegini düşünerek bir gözaltının, bir soruşturmanın toplumu bu kadar germesine neden olmak ne kadar doğru? Ama el de somut deliller ve yasaların verdiği yetkileri aşan durumlar seçilmiş hükümete baskı yapılıyorsa, kamuoyunu ikna edecek somut bilgiler kamuoyu ile paylaşılmamaıştır…
Hizmet sempatizanları tarafından bakılınca ülkemizin vatandaşlarının devletimizin her kademesinde görev alma hakkı Anaysal olarak her vatandaşa tanınmıştır. Ama bir meslek veya görevli kimligi yerine cemaat kimliği ile hareket etme hakları olmadığı bilincini sanırım hepimiz düşünüyoruz, cemaat mensubu veya sempatizanları da bildiğini düşünerek… Devlet kademelerin de görev alanların bir siyasi düşünceye mensub olması gayet normaldir, buna bakılmaz görevlerini geregi gibi ve yasalara uygun yapıyorlar mı, ona bakılmalı degil mi? Kamu hizmetin de bulunanların düşünsel ve iançsal kimlikleri ile kamu görevi kimliklerini karıştımadıkca bu kişileri suclayıcı acıklamalar ve bunların ister ifadelerle, ister çarşaf çarşaf ialnlarla zanlarla suçlanması yanlıştır…
Ayrıca cematin kanaat öderini hizmet mensupları gibi saygıyla karşılamayanların düşman ilan edilmesi de yanlıştır. Herkesten hizmet mensublarının duyduğu saygı beklenemez, ama saygısızlıklar karşısında tepki gösterilebilir. Benim izlenimim bu tartışmalar anın da hoca efendiye karşı dişe dokunur bir saygısızlık da yapılmamıştır…. Hoca efendinin direk kendi acıklamaları yerine ikinci üçün kişilerşin ve kurumların acıklamaları daha iyi olur ve şimdiler de bu yapılmaktadır…
2
Yargıya yürütmetin müdahale ettiği izlenimi
Yargıya yürütmenin tesiri altındaymış gibi izlenim edinilmesinin önüne öncelikle yargı mensublerı sonra ise yürütmeyi temsil edenlerin dikkat etmesi gerekiyor… HSYK ile yapılacak düzenlemeler de illa ki denetim yetkisi birine verilecekse, yürütme dışın da ya Anayasa Mahkemesine Ya da Cumhurbaşkanlığına bu denetim yetkisi verilmelidir.. Adalet bakanlığına verilmesi yargıya müdahale izlenimi pekiştirecektir, bu düzenleme uzun soluklu olacaktır der, öneririm…
3
Savcı'nın basına bildiri dağıtması
Savcı'nın basına bildiri dağıtması operasyonun örtbas edileceğini düşündüngünden olabilir mi?
Soruşturmanın dış müdahaleden uzaklaştırılması bu operasyonun en önemli ayagıdır bu kaygı hem savcı hemde kamuoyu nezdinde yaşanmakta olduğu anlaşılıyor… Bir soruşturmanın bu kadar magazinleşerek, medyatikleşmesi tarafların daha çok gerilmesine neden oluyor.. Ayrıca savcının hakkın da sayfalarca haber yapılsın, sayfalarca köşe yazısı yayınlansın, savcının bunlara cevap hakkı doğmaz mı? Yargı mensublarının da zaman zaman hataları olmuştur, bunların cogu devleti korumak refleksiyle yapılmış olmasına rağmen hata hatadır…
Vatandaşlarımızı orta çağ döneminde olduğu gibi ipret için mi cezalandıracağız, medya aracıllığıyla liinç edecegiz yoksa yargılamayı yasal kurallar çercevesin de hareket eden yargıya mı bırakacagız? Yoksa cezalarda ki amaçın toplumsal kurallar olan yasaların ihlali sonucu ortaya çıkan suç üzerinden mi yargılayacagız… Bizde yargı çok zaman ideolojik davranmış vatandaş yerine çok zaman sistemi koruyan yargılamalara imza atmıştır… Nihai olarak bagımsız ve tarafsız, hukuk devletinin yasaları tarafı olan Yargı hepimizin ihtiyaç duyduğu bir durumdur… Bunu yapamadıkca, bu yaşanılanlar, her dönem yaşanılan sorunlar haline gelecektir… Nitekim yargıyla ilgili düzenlemeleri yapalı dah iki- üç olmadı mı?
4- Yarıgı da ve emniyet de paralel yapı olduğu kuşkusu
Hizmetin etkili olduğu medya organları ve kurumlar yargı mensuplarını HSYK dan ve Barolardan daha çok savunur durumda olması bu kuşkuyu besler niteliktedir. Ama öte yandan yürütmenin savunma çeşitliliğini düşünürsek, bu durumda yargıyı savunma mekanizmalar geliştirmemiz gerektigi anlaşılıyor. Yürütme siyasi olduğu için onun ifade özgürlüğü normal karşılanıyor, ama bir savcının acıklaması anormal karşılanıyor, işte bu nedenlerle, bu tartışmada yargı ayagı savunmasız kalıyor ya tartışılmayacak, yada yarğıda kendi meramını anlatacak kadar acıklama yapacak veya yargıya gelen eleştirileri Yüksek yargı kurumları, Barolar, Hukuk faküldeleri, Yarsav gibi kurumlar yargının sesi olmalıdır… Paralel yapı var mı belirsizdir, somut deliller yoktur zanlar vardır… Bu zanlarımızı doğru çıkarmak için söz konusu kurumlar da cemaatle bağlılığını bildiğimiz kişileri mercek altına alırsak bu zannımızı kanaate dönüştürebiliriz… Bu durumda biz de kendimizi mercek altına koysak kim bilir neler çıkar ortaya…. Soyut delil, delil sayılmıyor, somut deliller de ortada yok….
5
Yürütmenin yargıya direnmesini bir bölüm vatandaşın suçluluk psikolojisine bağlaması ne kadar doğrudur?
Yürütme olaylara tam tepeden müdahale edince geri adım atamıyor lider otoritenin geri adım atması zor oluyor. Bu nedenle yardımcıların, ikinci üçüncü derece yerel sorumluların acıklamalarından geri adım atması daha kolay olacagından sayın başbakanın her olay da acıklama yapması gerekmez… Bu hata Gezi olaylarında da yapıldı Bakan Vali, Belediye başkanı veya Emniyet Müdürü, varken direk başbakan müdahil oldu, hataydı operayonda da buna benzer hatalar yapılıyor…
Yolsuzluklar konusunda sessiz kalışlardan edinilen izlenimler, yolsuzluklukla degil operasyonun yapılış şekli ve zamanının tartışılması, bizim adamı koruma kaygılarıyla yapılduığı izlenimi ediniliyor, bu tür hatalar her dönem de öteden beri yaptığımız hatalardır. Ben Anap dönemi kadar yolsuzlukların ayuka çıktığı başka bir dönem görmedim, zaten o zaman ki Başbakan benim memurum işini bilir bile demişti… Köprünün altından çok sular aktı artık şimdi öyle denilemez, başbakanımız da ne der, nede izin verir…
6
Ergenokon ve Balyoz davaları için yeniden yargılama başvuruları yapıldı, Baro devreye girdi…
Delillerde ki kuşku bu davada yargılanaların avukatları tarafınan sık sık dile getirildi buna rağmen üzerinde durulmadı şimdi yeniden yargılanmanın yolları aranıyor…. Bu kimselerin 3-4 yılı bulan tutuklu yargılanmalarının yanlışlığı uzun tutuklulukların ülkemizde cezaya dönüştüğünün de göstergesidir… Vatandaşların tartışılır delillerle, gizli tanıklarla, yasa dşı edinilen delillerle, bu kadar uzun süreler gözaltında tutulmaları engellenmeldir. Gerekiirse eletironik kelepce takılarak şehir, mahalle bölge gibi alanlar içinde göz altı uygulamarı ile vatandaşların özgürlüklerinin asgari olarak yaşanması suçları kesinleşinceye kadar engellenmemelidir…
7
Emniyette görevlerden alınmalar, hangi delillere dayalı yapılmıştır.
Emniyetteki görevliler hangi delillerle görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Bir vatandaşın a, okulundan mezun olması, b siyasi tercihinde bulunması, c, dilini konuşması nasıl ayrıcalık yaratmıyorsa, d, cemaatine sempati duyması da görevden alınmasını gerektirmemelidir. Bu konuda tatmin edici, delil ve bir acıklama yoktur.. Yine bir bölüm hep bir agızdan paralel yapı operasyonu diye alkışlarken karşı taraf da memurların yasal haklarının cignendiğini dile getiriyor yine bir hak ihalali var normal karşılıyoruz. Bir paralel yapı var diyerek kurumlarımızın güvenilirligini bu kadar kolya erezyona uğratmak olacaktır, bu konuda rast gele söylem ve eylemlerde bulunmamak gerektiğinin altını cizelim… Bu kurumlar toplumun kurumlarıdır ve bu kurumlarda ki bizim neden olduğumuz erezyonlar toplumsal işleyişimize zarar verebilir…
8
Ülkemiz de gazetecilerin ve tatlı su entelektüellerinin tartışmayı çözmek yerine körüklemeleri…
Ülkemiz de gazetecilerin, ve tatlı su entelektüellerinin yönlendirdiği, yüksek perdeden konuştuğu, durduğu yerin dışındakileri düman ilan ettiği bir tartışma yaşıyor kamuoyu da bu tartışmayı izliyor.. Bu tartışmalar da toplum aydınlanmak yerine daha çok kafası karışmaktadır. Her bilgi karşı tarafın yazarları cizerleri sözcüleri tarafından yalan, komplo, şantaj, delile dayanmıyor, sağlam bir delil yok gibi boşa çıkarılmaya çalışılıyor ve nispeten herkes birbirinin delilini boşa çıkarıyor ve suçlamalar havada kalıyor… Bu tartışmaların gazeteciler eliyle bu derece de yönlendirilmesi tarafların daha da olaylara yüksek perdeden girmesine neden oluyor buda durdulacak tartışmaların körüklenmiş oluyor… Bu durumu ben avukat gazeteciler dönemi diye acıklıyorumm, medya mensublarının bu derece taraf olarak her söylemi kendilerine yapılan saldırı gibi algılamaları kendileriyle bu olayı çok ödeştirdiklerinin göstergesidir, siz gazetecisiniz arkadaşlar…. Kamu oyunu doğru bilgilendirmelisiniz… Bu konuda gazeteciler cemiyetinden acıklamamlar ve nüdahaleler beklenmektedir…
9
Bir Cemaatin, sivil toplum örgütünün demokratik bir şekilde iktidara gelmiş olan hükümete açıktan savaş açması normal midir?
Degildir, siyasi alan sivil toplum alanı farklıdır, aynı ortamı paylaşırlar ama cemaatler ve Svil Toplum Örgütleri iktidar talep etmez iktidarın yanlışlarına tepki gösterirler. Bura da bilinçli bir yönlendirme yoksa, şayet kamu kurumlarında bir başka örgütlenme adına hareket edenler varsa hükümet haklıdır… Ama cemat adına yapılan acıklamalara baktığımz da hep altı cizilen konunun yasal haklar, çogulcu demokratik yapı, vatandaş hakları, evrensel hukuk kurallarından bahsedilen ve söylemleri daha entelektüel olması, iktidara baskı sınırlarını aşan taleblerin olduğu kanısı edinilmesi silinemiyor…
10
Kugulanmış dava söylemlerinin yargıya verdiği zararlar….
Cumhuriyetin ilk yıllarından alınca hadi ilk yılları olaganüstü dönemler diye istisna etsek de, iktidarlar hep yarğıya müdahil olmanın yollarını aramışlar bazen başarılı bazen de başarısız olmuşlardır. Ama yargıya her müdahale, her yıpradıcı söylem toplumsal düzenin temel dinamigi devletin adalet dagıtmasına olan güveni erezyone uğratmıştır. Bu nedenlerle iktidarların her muhalifeti, her yargısal denetimi hükümeti yıkmaya teşebbüs diye algılayarak yaklaşmaları. Her muhalefete bunlar solcu, komünist, ajan, uluslar arası bir güçün taşeronu falan denirse, biz vatandaşlar olarak, bir zayıflık paronayası yaşamazmıyız? Ergenekon davasın daki yarğılamayı ele alın, bu davanın kurgu ve kumpas olarak degerlendirmelerini düşünün. Mağdur kim, kaybeden kim, yarğılananlar mı, kendi vatandaşlarını ve askerlerini koruyamayan devlet ve yürütmemi, uluslararası bağlantılarla ve pararlel devlet olmayla suçlanan Cemaat mi, devletin erkleri mi yargı yürütme, yasama mı? Yoksa ülke ve toplum olarak hepimiz mi kaybediyoruz ve mağduruz?
Haddi aşan, karşıdakinin haklı haksız, suçlu suçsuz belli olmadan, daha yargılama aşamaların da suçlu ilan edilerek gerilen ortamın, yüksek perdeden saygı sınırlarını zorlanarak yapılan tartışmaların, hadleri aşan söylemler nedeniyle herkesin bir den kaybettiği bir tartışma olduğunu görerek, gerilimi besleyen söylemlerden, söylemden uzak duralım ve söylemeden önce bir düşünelim bu sözün sorunu çözmeye katkısımı olacak sorunu daha da büyütecek mi diye, sukütun altın olduğu yer işte burası…
11
Hükümetin totaliter bir rejime kayma ihtimali var mı?
Toplumsal yapımız daki çeşitlilik bu ihtimali azaltıyor, şu yapılar üzerinden düşünürsek, dindarlar, bunların için deki ayrı Cemaatler, güçlü bir Kürt hareketini, Kemalistleri ve ulusalcıları, solcuları, Alevileri, laikler ve demokratları, demokratik sisteme her fırsatta sahip çıkan milliyetcilerden oluşan toplumsal yarı düşünülürse mümkün değildir. Böyle bir otoriter yönteme kaymak hükümet için de toplumsal düzen içinde toplumsal intihar demektir, bunu hükümet dahil hiçbir grup göze alamaz. Kürt siyasi hareketinin normalleştigi, şitdetten uzaklaştığı demokratik siyasete sahip çıktığı bir dönem yaşıyoruz ki sistemin iyi işlemesi hepimizin menfaatinedir… Bu toplumsal grublardan herhangi biri dikkate alınmadığın da siyasal krizlerden kurtulamayacağımız görünüyor. Toplumsal barışımızın garantisinin de toplumsal kesimleri dikkkate almaktan geçtiğinin bilinmesi tarafların karşılıklı haklarına ve özgürlüklerine saygıya dayalı olduğu bilincinin artık hepimiz farkındayız diye düşünüyor ve hükümetin de bunları düşümerek otoriter bir yönetime kayma niyeti ve ihtimali olduğunu düşünmüyorum… Gezide kendiliğinden ortaya çıkan toplumsal sokak muhalefetini ve Kürt siyasetini, CHP ve MHP gibi toplumsal tabanı güçlü siyasal partileri dikkate aldığımız da düşüncemizin temelsiz olmadığını da görürüz…. Aksi durumda hepimiz kazdığımız kuyuya düşeriz kaybedenler olmamak için kendi hak ve hukukumuz kadar, muhaliflerin ve diger toplumsal grubların da hukukuna hak ve özgürlüklerine dikkat etmeliyiz… Yoksa Allah korusun kaybedenler toplumu oluruz…
12
Yargıda demokrat, laik, vicdan sahibi hukukçular agırlıktadırlar
Yargıda demokrat, laik, vicdan sahibi, adil hukukçuların oranını ben şahsen %90-95 olduğunu düşünüyorum… Bunu aslında herkes biliyor, bana en güvenilir kurumların başında neresi gelir derseniz ben yargı, ve Ordu, güvenilir meslekleri sorarsanız da Öğretmenler ve İmamları gösteririm…. Bir iki istisnai durumu sürekli öne çıkarmak yargımızda ki erezyona katkı sunmak demektir…
Yargıda herkes demokrat ve vicdan sahibidir. Bundan kuşkulanmak için bir nedenimiz yoktur. Yani yürütmenin müdahale korkusuyla ilgili çok küçük ve önemsiz bir sorun vardır, bu ise biraz da bazı yargıçların kendi dik duramamalarındandır…
13
Yürütmenin Yargıyı ve dolayısıyla HSYK’yı suçlaması,
Yürütmenin HSYK’yı suçlaması, yada bu kadar yüksek perdeden miting alanlarında siyasi söylemlere yargı kurumlarının konu edilmesi hoş olmamıştır.
Yürütmenin HSYK’ya yönelik düzenlemelerine bakıldığın da 2010’daki duruma geri dönüldüğü görülmektedir. Zaten burada ki çelişki her tarafı etkilemnektedir, siyasetten bagımsız bir HSYK ülkemiz, adalet sisteminin iyi işlemesi ve demokratik sistem için zaruridir. Zaten Yasama çıkardığı yasalarla yargının işleyişi etkilemekte ve demokratik işleyiş acısından normal kabul edilmektedir… Daha ileri müdahaleler yargı bagımsızlığını gölgeler… Burayı ele geçirmek gibi bazı ifadeler çok rahatsız edcidir… Eğer aklıca davranırsak bir daha HSYK yı kimsenin ele geçiremeyecegi bir düzenleme yaparız… Bu düzneleme de yukarda da bahsettiğim gibi Anayasa Mahkemesi ve Cumhurbaşkanlığının denetimi ve etkisiyle, yada yüksek yargı kurumlarının etkisinin artırılması dışında ki bir düzenleme sorunu daha önceki düzenlemeler gibi olacaktır. İktidar dönemi düşünülerek yapılacak her düzenleme yarın sorun yaşanması demektir. Bu sorunların aşılması için baronun da destegi ve önerisi, diger hukuk kurumlarının da önerisinin yanı sıra, hukuk fakültelerinin de önerilerinin alınarak geniş kapsamlı ve katılımlı bir çalışmayla bir kurumsal düzenleme yapılırsa ki yapılmalıdır. Karşılaştığı bu sorun, nasıl devlet sorunu haline geldiyse, çözümünün de herkesin çözümü haline gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Yoksa bu sorun aşılsa bile ilerde başkaları da takrar ayını sorunla karşılaşacaktır… Hani 2010 da çözdük sanmıştık ya…
Yukarda sorunu sırayla tarafsız bir şekilde degerlendirmeye çalıştım, ne hukukcuyum nede siyasetci ama ülkem de yaşanılan her sorun bir vatandaş olarak hepimizi ilgilendir gibi bu sorun da beni lgilendiriyor, neden ülkem ve toplumum zarar görüyor da ondan…., Amacımız sorunları daha çok zarar görmeden çözmektir..
İşte tam bu nedenlerden dolayıdır ki, yeni bir dil inşa etmeye mecburuz, bu dil herkesi empati ile kucaklayan saygılı bir dil olmalı… Fanatik, keskin üslup, Türkiye’yi önce toplumsal olarak ayrıştırır, ülke içindeki farklı düşünceleri de ötekileştirerek daha çok fanatizme sürükler, bunun toplumsal barışı bozacagını sanırım hepimiz düşünebiliyoruz. Bununla da kalmaz dünyadan da koparır, iletişimin, ulaşımın bu kadar yogunlaştığı, ekonomik olarak dünyaya bu kadar enteğre olduğumuzu düşünürsek, kopmanın ve toplumsal barışı bozmanın maliyetini kaldırmayız diye düşünüyorum…
Bu gerilimden aslında biz şunu çıkarabiliriz, lider ve kanat önderlerinin çevresinde ki kişilerin, kadroların çoğu şahinlerden oluşmuştur… Neden derseniz durmak bilmiyorlar da ondan… Bu kadroların çoğu çelik gibi sert ve genelde tutucu, bencil, savaşçı ve ayrımcı, fanatizme yatkınlardan seçilirse böyle olur. İşte bu nedenle kadro oluştururken şahinler ve güvercinler dengesini de gözetmemiz gerekir.. Düşünün bir kere eleştiriyi düşmanlık, her olumsuzluğu, karşılaştığımız sorunu, komplo, saldırı gibi değerlendiren bir kadromuz olsun, bu kadro kuvvetler ayrılığının getirdiği iç denetimini kabüllenmekte çok zorlanacaktır. Farklı düşüncede ki gruplarla da uyum sağlamaları zor olacaktır.
Hal böyle olunca sadece karşılıklı kullanılan dilin yaralamanın ve gerilimin dışın da bir işe yaramayacagını devamın da ise tartışma kısır döngüsüne girilecegini böylece de ülkemizin sosyal dokusunun ve ekonomik yapısınının zarar görecegi bilerek gerilimi tırmandırmamalıyız… Yoksa bindiğimiz dalı keserek, içinde bulunduğumuz geminin tabanını delerek dünyaya bakın nasıl kendi kendimize zarar veriyoruz'u göstermiş oluruz…. Hala gerilime devam mı? Gerilim dışında alternatifler olduğunu tekrar hatırlatır, daha dikkatli olunması davetimizi de takrarlayarak….
Allah karşılaştığımız sorunları aklıselimle aşmayı nasip etsin diyerek selam ve sevgilerimi sunarım…
Kaynaklar
1 -Orhan Gazi Ertekin'in Hürriyet gazetesine yaptığı acıklama
2-Ruşen Çakır'ın Vatan gazetesin de bu konuyla ilgili yazdığı makalleler
3- Taha Akyol'un Hürriyet gazetesinde yazdığı makaleler
4- A.Turhan Alkan'ın Zaman gazetesinde yazdığı makale
5- Ahmet Hakan'ın Hürriyet gazetesinde yazdığı makale
|
|
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|