|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
mhp'nin terörle ilğili düşüncesi |
TERÖRLE MÜCADELEDE BAŞARI,
MİLLÎ VE KARARLI BİR HÜKÜMETLE MÜMKÜNDÜR!
Diyarbakır Silvan’dan sonra Mardin’de Peygamber Ocağından, Peygamber Kucağına uğurladığımız şehitlerimiz yine milletçe canımızı yakmıştır. Bu haliyle terör, Türkiye Devleti’nin uzun yıllardır boğuştuğu sorunların başında gelmektedir. Elbette terörden muzdarip yegâne ülke Türkiye değildir. Ancak terör eylemleri yüzünden binlerce vatan evladını şehit veren, bilmem kaç katrilyonluk kaynak harcayan Türkiye’nin bu uğurda ödediği bedel çok ağırdır. Acılar ve kayıplarla dolu bir 12 Eylül öncesi dönemden sonra büyük iddialarla yönetime el koyan Türk ordusu, sistemi yeniden yapılandırmaya koyulmuştur. Askerî darbenin en büyük gerekçesi her gün daha fazla insanımızın ölümü, terörün dehşet verici boyutlara tırmanması ve sokaklarda can güvenliğinin kalmamasıdır. Ne var ki darbe, teröre çare olmamıştır. Bilakis, 1984’ten itibaren ortaya çıkan bölücü PKK terörü yüzünden, adeta topyekûn bir savaşın cephelerinde şehit veriliyormuşçasına binlerce vatan evladı terör saldırılarında hayatını kaybetmiştir.
Terörle mücadelede bugün gelinen nokta, 12 Eylül öncesinden daha endişe vericidir. Son 9 yılda AKP iktidarının açılım adı altındaki teslimiyetçi, gafil ve beceriksiz politikaları yüzünden bölücü terör palazlanmış, şımarmış, güç kazanmıştır. Bölücü teröristler etkin oldukları bölgelerde halkı sindirmiş, vatandaşlar devletin güven veren elini tutamayacak hâle getirilmiştir. Sokaklar kan gölüne çevrilmiştir.
İktidarın taze Bakanları bu gerçeği saklama adına; hükümetin acizliğini dile getiren Sayın Devlet Bahçeli’ye laf yetiştirme yarışına gireceklerine terörle müzakere yerine, mücadele etme kararlılığını göstermelidirler.
Terörle mücadelenin, en güçlü ülkelerin bile içinden çıkamadığı girift bir konu olduğu doğrudur. Çünkü arkasında küresel güçlerin oyuncak arayan eli, uluslararası sermayedarların paraları, emperyalizmin tükenmeyen iştahı vardır. Buna rağmen terörü bitirmek imkânsız değildir. Terörü yok etmek amacıyla yola çıkılırken gerekli olan birinci şart, millî ve kararlı bir hükümettir.
Bu ön şartla birlikte terörle mücadelenin sosyo kültürel, siyasî, ekonomik ve askerî olmak üzere dört boyutu vardır. Terörün kökünü kazımaya matuf politika ve projeler buna göre temellendirilmelidir. Ancak terörle mücadele konusunda herhangi bir projenin hayata geçirilmesi için öncelikle terör örgütünün silahlarını bırakıp devlet güçlerine teslim olması şarttır. Bölücü örgüt silahları bırakmadan, sivillere ve güvenlik güçlerine saldırılarına son vermeden, sokaklarımız sükûnete kavuşturulmadan hiçbir projenin uygulama ve başarı şansı yoktur.
Bundan sonra atılacak ilk adım sosyokültürel boyutludur. Bölücü örgütün vatandaşlar arasında estirdiği terör ve korku atmosferinin ortadan kaldırılması, bölge halkının devletin yanlarında olduğuna ikna edilmesidir. Çünkü açılım projeleriyle şımartılan teröristlerin baskıları yüzünden halk sindirilmiş durumdadır. AKP politikaları terör örgütünü halkın tek temsilcisi olarak göstermiştir. Bu sebeple öncelikle, bölge halkı rahatlatılmalı, bir gönül seferberliği başlatılmalıdır.
Meselenin, eğitim ve kültür politikaları çerçevesinde ele alınması da önemlidir. Biliyoruz ki halk devletine güvenmek, doğal olarak huzur içinde hayatını sürdürmek, çocuklarını okutup iş güç sahibi yapmak istemektedir. O bakımdan devletin, yılların ihmallerini telafi etmesi gerekmektedir. Bin yıllık kardeşliğin izlerinin silinmemesinin yolu, modern ve kaliteli eğitimden geçmektedir. Devletine küsen milyonları, terörün sindirdiği kitleleri yeniden kazanmanın yolu, silahtan değil, kalemden ve gönüllere yazılan kelamdan geçmektedir. Ülkede eğitim ve öğretim başlı başına çarpık uygulamalarla dolu bir alan olduğu için, bu konu bütünüyle yeniden ele alınmalıdır. Eğitim ve öğretim alanında seferberlik başlatılmalıdır. Uzmanlardan oluşan bir ekibin hazırlayacağı eğitim reformu projesiyle geri kalmış ve ihmal edilmiş bölgelerden başlayarak eğitim ve öğretim sistemimiz düzene sokulmalıdır.
Siyasî açıdan da, bölücülere taviz veren anayasa değişikliği yerine devlet hâkimiyetini güçlendiren değişikliklere yer verilmelidir. Teröre taviz anlamına gelecek hiçbir unsur anayasada yer almamalıdır. Devleti güçlü kılmak, demokrasi ve insan haklarının gereklerine aykırı değildir. Bilakis güçlü devlet sayesinde demokrasi yaşanılır, yaşatılır. Ceza yasalarımız da bu çerçevede yeniden düzenlenmeli, caydırıcı unsurlar içeren maddelerle desteklenmelidir.
Siyasî çözümün bir diğer ayağı da meselenin uluslararası boyutudur. “Uluslararası camia ne der?” korkusuyla hareket etmek, Türkiye gibi büyük bir devletin kaygısı olmamalıdır. Uluslararası terörizmle mücadele, bugün dünya kamuoyunda her zamankinden daha çok destek bulacaktır. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler terörden şikâyetçidir. Hariciyemiz, başlatacağı diplomasi atağıyla Türkiye’nin haklı tezlerini bütün dünyaya yeniden duyurmalı, hür dünyanın desteğini almalıdır. Teröre destek veren ülkeler uluslararası platformda sıkıştırılmalıdır. Bugün Türkiye’nin eli her zamankinden güçlüdür. Ayrıca hiçbir şey, Türkiye’nin bütünlüğünden ve milletin bekasından önemli değildir. İtalya’dan İngiltere’ye kadar bütün Batılı ülkelere, devletin bekası konusunda hatırlatılacak sayısız argüman vardır.
Terörle mücadelenin ekonomik boyutu da ihmal edilmemelidir. Devletin kaynak ve imkânları değil 70 milyonu, 100 milyonu bile besleyecek güçtedir. Yatırımda öncelik tanınacak iller belirlenmeli, işsizliği en aza indirecek çözüm bulunmalıdır. Türkiye’nin destek bekleyen bölgeleri batıda da vardır, kuzeyde de, güneyde de vardır. Teröre ekonomik çözüm, kapsamlı olarak ele alınmalı, ülkenin doğusu ve güneydoğusu, Türkiye’nin geri kalmış öteki bölgeleriyle birlikte değerlendirilmelidir.
Son olarak eklemeliyiz ki terörle mücadelede elbette askerî tedbirler hayatî önemdedir. Ancak bunu destekleyici hamlelere ihtiyaç vardır. Devletin güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadeleye girişen eşkıya, gerilla taktiklerine başvurmaktadır. Düşmanı yok etmenin en başarılı yollarından biri, onu kendi silahıyla vurarak etkisiz hâle getirmek ve yok etmektir. Bunu yaparken asker-polis yarışı veya çatışması çıkarmadan daha da önemlisi askeri polise bağlama niyetinden vazgeçilmelidir. Bu tespitten hareketle, bir taraftan güvenliği sağlayıcı askerî tedbirler alınırken, diğer taraftan gayri nizami savaş konusunda iyi yetişmiş özel timleri oluşturulmalıdır. Öyle ki, bölücü eşkıya, bir daha silaha davranmaya, başını çıkarmaya bile cesaret edemeyecek duruma getirilmeli, çareyi devletin güvenlik güçlerine teslim olmakta bulmalıdır.
Türk kamuoyuna saygı ile duyurulur.
|
|
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|